Vikipedi:Günün maddeleri/Ocak 2020


1 Ocak
Sürü davranışı benzer boyutlarda olan ve bir araya kümelenmiş hayvanların aynı yerde dolanıp durmaları ya da kitle halinde hareket etmeleri ya da aynı yöne doğru göç etmeleri ile sergilenen toplu bir davranıştır.

Daha soyut bir bakış açısından sürü davranışı kendi kendine hareket edebilen varlıkların kitle halinde birlikte hareket etmeleri ile sergiledikleri davranıştır. Matematiksel modellemecinin bakış açısından merkezî bir koordinasyon içermeden bireylerin izlediği basit kurallardan oluşan beliren davranış biçimidir. Sürü davranışı ilk olarak 1986 yılında boids adı verilen simülasyon programı ile bilgisayarda simüle edilmiştir. Bu program temel bir kurallar kümesine göre hareket etmelerine izin verilen basit etmenleri (boids) simüle eder. Bu model ilk olarak kuşların sürü davranışını modellemek için tasarlanmıştır ancak balık sürülerini ve benzer sürü davranışı gösteren varlıkları simüle etmek için de kullanılabilir. (Devamı...)


Max von Laue (d. 9 Ekim 1879, Koblenz-Almanya – ö. 24 Nisan 1960), X ışınlarının kristaller tarafından kırınımını bulduğu için 1914 yılında Nobel Fizik Ödülünü alan Alman fizikçi.

Julius von Laue'nin oğluydu. Strazburg'daki Protestan okulunda pozitif bilimlerle onu tanıştıran profesör Goering'in etkisinde kaldı. 1898'de okuldan ayrıldı ve bir yıl boyunca askerlik hizmetini yaptı. Askerden sonra tekrar Strassburg Üniversitesine gitti. Kısa bir süre sonra onu çok fazla etkileyen profesör W. Voigt ve profesör W. Abraham'ın çalıştığı Göttingen Üniversitesine hareket etti. Münih Üniversitesi'nde de bir yarı yıl kaldıktan sonra, 1902’de Berlin Üniversitesinde profesör Max Planck’ın altında çalıştı. Burada onunla konferanslara katıldı. 1903'te Berlin'de doktorasını tamamladıktan sonra Göttingen Üniversitesinde 2 yıl çalıştı. 1905'te Berlin’de Max Planck Enstitüsünde asistanlık teklif edildi. Bu görevi 1909’a kadar sürdürdü. 1909'dan 1912'e kadar Laue, Teorik Fizik Enstitüsünde Privatdozent olarak, Arnold Sommerfeld'in altında çalışmalarda bulundu. 1910 yılında Laue'de, Magdalena Degen'le evlendi. 1912'de Zürih Üniversitesi'nde fizik profesörü oldu. 1914’te Frankfurt’a gitti. 1916'da Würzburg Üniversitesinde çeşitli çalışmalarda bulundu. 1919'da ise, Berlin Üniversitesinde fizik profesörü olarak, 1943'e kadar görev yaptı. Almanya’da bilimsel araştırmaların gelişmesine katkıda bulundu. 1934'ten itibaren, Berlin Charlottenburg'da Physikalisch Technische Reichsanstalt'da danışmanlık yaptı. 1917’de Albert Einstein ile tanışma imkânı buldu ve ona çalışmalarında yardım etti. Einstein’in İzafiyet teorisini kabul ederek, bunu yaymaya çalıştı ve Einstein-Bohr denklemi ve atomların parçalanması ile de uğraştı. II. Dünya Savaşı sırasında (1939-1945) Berlin bombalanınca 1944’te Hechingen’e gitti ve 1945’e kadar orada kaldı. Laure, 1950'de Berlin'deki fiziko-kimyâ araştırmaları yapan, Max Planck Enstitüsünün müdürü oldu. 1951'de Berlin Dahlem'de O, Borrmann ve diğer bilim adamlarıyla işbirliği içinde röntgen (x-ray) optikleri konusuna çalışır. 1959'da 80. doğum yıldönümü Berlin Dahlem'de kutlandı. (Devamı...)


2 Ocak
Bizans donanması Bizans donanması ya da Doğu Roma donanması, Doğu Roma ya da Bizans İmparatorluğu donanma kuvveti. Öncülü Roma İmparatorluk Donanması'nın doğrudan devamıdır fakat devletin savunulmasında ve ayakta kalmasında öncülünden çok daha fazla hayati rol oynamıştır. Birleşik Roma İmparatorluğu'nda deniz filoları daha az tehditle karşılaşmışlar, lejyonların prestij sağlayan daha ikincil bir güç olmalarına rağmen Doğu'da bazı tarihçilerin "denizci imparatorluk" olarak adlandıracakları kadar imparatorluğun varlığının çok hayati parçası olmuşlardır.

14. yüzyılın ortalarında, tek seferde yüzlerce savaş gemisi çıkarabilen Bizans filosu daha sonra en iyi durumda bir kaç düzine ile sınırlı hale geldi ve Ege Denizi kontrolü kesin olarak İtalyan ve Osmanlı donanmalarına geçti. Fakat küçülen donanma 1453 yılında Osmanlılar tarafından Bizans İmparatorluğu'nun yıkılışına kadar varlığını sürdürdü. (Devamı...)


I. Maximilian (d. 6 Temmuz 1832 – ö. 19 Haziran 1867) (Ferdinand Maximilian Joseph olarak doğdu.) Avusturya İmparatorluk ailesi olan Habsburg-Lorraine'in bir üyesi olarak dünyaya geldi. Fransa imparatoru III. Napolyon'un ve bir grup Meksikalı monarşi yanlısının desteği ile 10 Nisan 1864'te Meksika İmparatoru ilan edildi. Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere pek çok yabancı devlet hükümdarlığını reddetti. Başlarında Benito Juárez olan Cumhuriyetçiler tarafından yakalanıp Santiago de Querétaro'da 1867 yılında kurşuna dizilerek infaz edildi.

Maximilian Schönbrunn Sarayı'nda (Viyana, Avusturya), Avusturya Arşidükü Franz Karl'ın ikinci oğlu olarak dünyaya geldi. Annesi Bavyera Prensesi Sophie idi. Dört kardeşi vardı: İmparator Franz Josef, Arşidük Karl Ludwig, Arşidüşes Maria Anna Caroline Pia ve Arşidük Ludwig Viktor. Maximilian doğumuyla "Majesteleri Ferdinand Maximilian Joseph, İmparatorluk Prensi, Avusturya Arşidükü, Macaristan ve Bohemya Prensi" ünvanlarını aldı. Bazı belgelere de geçmiş bir şüphe Maximilian'ın Prenses Sophie ve Franz Karl'ın çocuğu olmadığı yönündedir. Pek çok Avrupalı, Maximilian'ın babasının Napolyon Bonapart ve Avusturyalı Marie Louise'in oğulları olan, Reichstadt Dükü II. Napolyon olduğunu düşünmektedir. Bu iddiada bulunanlar iddialarını Sophie ve II. Napolyon'un doğal olmayan çok yakın ilişkileri ile temellendirdiler (Söylenenlere göre Sophie, II. Napolyon'un ölümünden sonra kendine gelemedi ve bu ölümle ilgili Metternich'i suçladı). Ayrıca, Maximilian'ın görünüşü II. Napolyon'u andırıyordu. Oysa hem erkek hem de kız kardeşleri babaları Franz Karl'a çok benziyorlardı. Çocukluğunda sanata ilgisi büyük olan akıllı bir oğlandı. Ayrıca, fene ve özellikle de botaniğe çok düşkündü. Ordu için eğitilen Maximilian kendini ummadığı bir kariyerin içinde buldu ve Avusturya ordularını yönetmeye başladı. (Devamı...)


3 Ocak
Bitler yaklaşık olarak Phthiraptera takımından, 5.000 türü bulunan kanatsız böceklerdir. Bitler tek delikliler, pangolinler, yarasalar ve memeli deniz hayvanları dışındaki her tür kuşlar ve memelilerde yaşayabilen sıcakkanlı zorunlu parazitlerdir. Bitler tifüs gibi hastalıkların taşıyıcısıdırlar.

Çiğneyici bitler konakçıların tüyleri ya da kılları arasında yaşar ve deri ile diğer atıklarla beslenirler; emici bitler ise konakçıların dersini delerek kanları ve diğer salgılarıyla beslenirler. Genellikle bütün hayatlarını tek bir konakçı üzerinde geçirirler ve sirke adıyla da bilinen bit yumurtalarını kıllara veya tüylere yapıştırırlar. Yumurtaların içindeki nimfa tamamen yetişkin olmadan önce üç defa tüy dökerler ki, tüm bu süreç yaklaşık olarak dört hafta sürer. İnsanlar üzerinde konaklayabilen üç tür bit bulunmaktadır. Bunlar baş biti, vücut biti ve kasık bitidir. Vücut biti bilinen herhangi bir böceğin en küçük genomuna sahiptir. Bu nedenle model canlı olarak sıkça kullanılmış ve çokça araştırılmıştır. (Devamı...)


Thomas J. Watson (d. 17 Şubat 1874, Campbell - ö. 19 Haziran, 1956, New York), International Business Machines (IBM)'in kurucusu.

Gençliğinde muhasebecilik, satış temsilciliği gibi işlerde çalışan Watson, 1895 yılında National Cash Register adlı şirkette çalışmaya başladı. Bir süre sonra şirket sahibinin yardımcısı olan Watson, New York'a taşınarak Computing Tabulating Recording Company adlı şirkette müdür olarak çalışmaya başladı. Ekonomik sıkıntıya düşen şirketin üretimini delikli kart üretiminde yoğunlaştırarak ve çalışanlar arasında motivasyona önem vererek şirketi kurtardı. 1924 yılında adını "International Business Machines" IBM olarak değiştiren şirketi ABD'nin en kısa sürede en çok kar eden firmaları arasına soktu. 1944'te ilk bilgisayar üretimini yapan ve 1953 yılında Fortran yazım dilini geliştiren IBM, bilgisayar alanında dünyanın en önde gelen firması oldu. 1956 yılında işlerini oğluna bırakan Thomas John Watson, aynı yıl ülser nedeniyle yaşamını yitirdi. (Devamı...)


4 Ocak
Çin-Sovyet ayrılığı (Çince: 中蘇交惡; Rusça: Советско-китайский раскол), Çin ve Sovyetler Birliği arasında 1960-1989 yılları arasında yaşanan ciddi bir diplomatik ayrılıktır. Stalin'in 1953 yılındaki ölümünden sonra Nikita Kruşçev tarafından başlatılan destalinizasyon politikası sonucunda kısmen başlamış, 1969'da zirveye ulaşmış ve farklı yollarla 1980'lerin sonuna kadar sürmüştür.

ÇKP, 1971 yılında Nikita Kruşçev öldüğünde tekrar Sovyetler Birliği ile diplomatik ilişkiler kurarak görüşmüş, fakat iki ülke arasındaki gerilim Brejnev'in Nikita Kruşçev politikasını devam ettireceğini söylemesi üzerine devam etmiştir. Sovyetler Birliği'nde Gorbaçov SBKP Genel Sekreteri olduğunda sorun büyük ölçüde çözülmüştür.

Bu ayrılık zaman zaman sınır çatışmalarına da neden olmuş, iki taraftan (Kızıl Ordu ve Çin Halk Kurtuluş Ordusu) çeşitli asker kayıpları meydana gelmiştir. Ayrıca bu durum uluslararası komünist akımlarda da paralel etkilere de sebep olmuş, Sovyetler Birliği tezleri yanlıları Çin tezleri yanlıları çeşitli ülkelerde politik olarak zıt kutuplara ayrışmıştır. (Devamı...)


Giovanni Battista Tiepolo bilinen diğer adlarıyla Gianbattista veya Giambattista Tiepolo (5 Mart 1696 - 27 Mart 1770), Venedikli ressam ve baskı sanatçısıydı. Tiepolo, Venedikli fresk ressamlarının son "büyük ustası" olarak gösterilir. Gayet çok sayıda eser bırakmış ve sadece İtalya'da değil Almanya ve İspanya'da da çalışmıştır.

Giambattista Tiepolo Venedik'te, kaptan Domenico Tiepolo ile eşi Orsetta'nın altı çocuğunun sonuncusu olarak doğdu. Tiepolo soyadı aristokrat bir aileye ait olsa da, ressamın babası ariskotrat statüsü almayı istemedi. Bölgedeki kilise olan S. Pietro di Castello'da vaftiz edilen ressama, vaftiz babası olan Venedikli soylu Giovanni Battista Dorià'nın şerefine Giovanni Battista ismi verildi. Tiepolo'nun doğumundan bir yıl sonra babası, aileyi maddi güçlükler içinde bırakarak vefat etti. Giambattista ilk başlarda Gregorio Lazzarini'nin öğrencisiydi, ancak eserlerinde dönemin daha yaşlı ressamları olan Sebastiano Ricci and Giovanni Battista Piazzetta'nın etkileri daha fazla görüldü. 19 yaşındayken, ilk büyük siparişi olan İshak'ın Kurban Edilişi'ni (şimdi Accademia'da) tamamladı. 1717'de Lazzarini'nin atölyesinden ayrıldı ve Fraglia ressamlar loncasına kabul edildi. 1719'da, dönemin iki Venedikli ressamı olan Francesco ve Giovanni Antonio Guardi'nin kız kardeşi Maria Cecilia Guardi ile evlendi. Çiftin dokuz çocuğu oldu, dört kızları ve üç oğulları hayatta kaldı. Domenico ve Lorenzo isimli oğulları ressamın asistanlığını yaptı ve sonraları kendi adlarıyla da tanınmaya başladı. Üçüncü oğlu ise rahip oldu. Udine'nin Friulian kasabasından bir aristokrat olan Dionisio Delfino, kasabadaki şapelin ve sarayın fresklerle dekore edilmesi işini Tiepolo'ya verdi (1726-28). Ressamın Venedik'te yaptığı ilk başyapıtlar ise Ca' Dolfin'in kabul odasının dekorasyonu için büyük tuvallere çizdiği, antik savaşları ve zaferleri betimleyen bir dizi tabloydu (yaklaşık 1726-29). (Devamı...)


5 Ocak
Elçi Kabul Töreni yabancı devlet elçilerinin sadrazam ve padişahın huzuruna belli bir protokole göre kabul edildiği Osmanlı Sarayı’na has bir törendir.

Tören, Osmanlı Devleti'nin büyüklüğünü elçilere göstermeyi amaçlar. İlk elçi kabulü, II. Murad tarafından Edirne Sarayı’nda Milano elçisi Benedicto’nun kabulüdür.(1432-1433) Başkentin İstanbul'a nakledilmesinden sonra elçi kabulleri Topkapı Sarayı'nda gerçekleştirildi. Son defa elçi kabul eden Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin’dir. Osmanlı sarayındaki elçi kabul törenlerinin ayrıcalığı Osmanlı devlet örgütünde yer alan resmiyetin ve protokolün sürekliliğidir. Bu törenler 19. yüzyıla kadar Osmanlı'nın çok değişmeyen devlet yapısının ve güç göstergesinin simgesi olmuştur. İslam'ın misafirlere karşılıksız biçimde saygı ve ikramı emretmesi, Osmanlı elçi kabul geleneğini şekillendiren önemli bir etmen olmuştur. Avrupa elçileri, dönemin Avrupa uygulamasına yakın bir davranışa tabi tutulmuştur ancak tayinat usulü (elçilerin tüm masraflarının Osmanlı devleti tarafından karşılanması) gibi Avrupa’da benzeri bulunmayan, Osmanlı diplomasisine özgü uygulamalar da söz konusudur. (Devamı...)


Giuseppe Meazza (d. 23 Ağustos 1910, Milano – ö. 21 Ağustos 1979) İtalyan futbolucu. İtalyan futbolcuları arasında efsanevi yeri olan Giuseppe Meazza, 1930'lu yıllarda oynadığı 361 maçta 243 gol atmıştır. Giuseppe Meazza dünya futbolunda star olarak adlandırılan ilk oyunculardan biridir. Takımdaki diğer oyunculardan ona farklı yaklaşımda bulunulması, ilk kişisel sponsoru olan futbolcu olması bu star özelliklerindendir. Ancak bugün rastlanmayacak birçok özel durum Meazza için geçerlidir. Bazı maçlara 5 dakika kala stada gelmesi ve millî takımda sigara içmesine izin verilmesi gibi.

1948-49 İstanbul Futbol Ligi sezonunda Beşiktaş'ı da çalıştırmış olan Meazza'nın adı Milano'da bulunan ve Giuseppe Meazza Stadyumu Stadı olarak da anılan stada verilmiştir. FC Internazionale Milano taraftarları bu stat için Giuseppe Meazza adını kullanırken, aynı stadı kullanan Milan tarftarları San Siro adını kullanır. Meazza 1929/1930 sezonunda İnter Milan ile başladığı Serie A kariyerine daha ilk sezonunda 31 gol atarak (bugün hala ilk sezon gol rekorudur) başladı. Serie A başlamadan önceki sezon iki bölümde oynanan ligde henüz 18 yaşındayken oynadığı 29 maçta 38 gol attı. Meazza'nın futbola ilgisi 13 yaşındayken başladı. Meazza'nın oynamak istediği takım Milan'dı ancak kulüp, çok zayıf olduğu için Meazza'yı takıma almadı. Sokakta top oynarken bir FC Internazionale Milano antrenörünün dikkatini çekti ve kulüp ile sözleşme imzaladı. Kulüp, Meazza'yı güçlendirmek için et ağırlıklı bir beslenme programı hazırladı. İlk yıllarında defans olarak oynatılsa da Inter Milan'ın altyapı sorumlusu tarafından forvete çekildi. İlk maçı Milanese Unione Sportiva takımıyla oynanan Volta di Como kupası mücadelesi oldu. 6-2 kazandıkları maçta Meazza iki gol kaydetti. 1927-28 sezonuyla profesyonel futbola adım attı. İlk sezonunda 33 maçta forma giyme başarısını gösterdi. 11 gole imza atsa da Inter, lig yedincisi olabildi. Sonraki sezon Ambrosiana adını alan takımda iki grup halinde oynanan ligde kendi gruplarında sadece altınca olabildiler. Buna rağmen sonraki sezon kurulacak Serie A'ya katılma hakkı kazandılar. Mitropa Kupası elemelerinde ise Juventus'a elenip, Avrupa'ya çıkma şansını rakiplerine kaptırdılar. Meazza, 29 maçta 38 gol kaydederek ligin gol kralı oldu. 18 yaşındaki futbolcu Pistoiese'yi 9-1, Verona'yı ise 9-0 yendikleri maçta 5'er gol kaydetti. Venezia'yı 10-2 yendikleri maçta ise 6 gol kaydetti. 27 Nisan 1930'da Inter ve AS Roma tarihlerinde ilk kez karşı karşıya gelmişti. Inter maçı 6-0 kazanırken, Meazza üçü üç dakika içinde olmak üzere 4 gol attı. (Devamı...)


6 Ocak
Sakız ağacı (Pistacia lentiscus), sakız ağacıgiller familyasından bir ağaç türü. Akdeniz bölgesinin doğal bitkisidir. Türkiye'de Batı ve Güney Anadolu'da ve Sakız Adası'nda yetişir.

Nisan-Mayıs ayları arasında, yeşilimsi renkte çiçekler açar. 1–3 m yüksekliğinde, sık dallı, çalı görünüşündedir ve kışın yapraklarını dökmez. Gövdeleri dik ve silindir biçiminde olup, sağlamdır. Kabukları esmer renkli ve reçine kanalları ihtiva eder. Meyveleri ufak, yuvarlak ve kırmızımsı siyah renklidir. Bitkinin dal ve gövdesinin yaralı yerlerinden akan reçinenin pıhtılaşmasıyla "mastik" adı verilen sakız elde edilir. Toplanan bu usare 2-4 haftada katılaşır. İlk başlarda donuk yeşil renkte olan reçine, daha sonraları soluk sarı renkli, kolaylıkla kırılabilen parça ve damlalar haline gelir. Özel bir kokusu ve tadı vardır. Eter ve etanolde çözünür. Sakız içinde uçucu yağ, mastisik asit, mastisin ve acı maddeler bulunmaktadır. Eskiden balgam söktürücü olarak kullanılmıştır. Diş etlerini kuvvetlendirmek ve ağız kokusunu gidermek için kullanılır. Sanayide yapıştırıcı, cila olarak ve parfümeride kullanılır. Tatlılara, özellikle muhallebi, sütlaç gibi sütlü tatlılara katılır. Sakız, yiyeceklere güzel bir tat ve koku verir. Güveç ekmek hamuruna çeşni katmak için de kullanılır. Ayrıca Bulgaristan'da mastika adıyla bilinen rakı sakızdan yapılmaktadır. Türkiye'de Sakız ağaçları ile ayrıntılı bilgiyi Çeşme Tarım İlçe Müdürlüğü'nden edinmek mümkündür. Sakızın çiğnenmesi Helicobacter pylori'e karşı etkili olduğu, ve bu bakterinin neden olduğu ülser, yani mide kanamasına ve mide kanseri tehlikesine karşı faydalı olduğu, Huwez F.U., Thirlwell D., Mastic Gum kills Helicobacter pylori, New-England Journal of Medicine, 339:1946, Dec. 24, 1998, dergisinde ileri sürülmüştür. (Devamı...)


George Armstrong Custer (d. 5 Aralık 1839 – ö. 25 Haziran 1876) Birleşik Devletler Ordusu subayı ve süvari komutanı. Amerikan İç Savaşı ve Amerikan Kızılderilileri Savaşlarında görev almıştır. Günümüzde en çok Little Bighorn Savaşındaki talihsiz askeri çarpışması ile bilinir. Michigan ve Ohio'da yetişmiştir. Custer 1858 senesinde Birleşik Devletler Askerî Akademisi'ne kabul edildi. İç savaş patlak verdiğinde tüm potensiyel subaylara ihtiyaç vardı ve Custer İttifak Ordusuna katılması için çağırıldı.

Custer iç savaş süresinde sağlam bir ün kazandı.İlk büyük savaş First Battle of Bull Run'da savaştı. Onun bazı önemli subaylarla olan ilişkisi kariyerinin gelişmesine ve performansının sonucunda agresif kumandan anılmasına yardımcı oldu. Savaş bitmeden önce, Custer geçiçi rütbe (kıdem) ile tümgeneralliğe terfi etti. Savaşın sonunda bu rütbe düşürle ve kalıcı olan yardımcı albaylığa getirildi. Appomattox Campaign'in sonucunda, o ve onun birlikleri önemli rol oynadı, Custer'ın General Robert E. Lee'nin kurtalışında eli vardı. İç savaştan sonra, Custer Amerikan Kızılderilileri Savaşlarında savaşması için batıya sevk edildi. Son savaşta aldığı ağır yenilgi onun iç savaştaki başarılarını gölgede bıraktı. Custer, 1876'daki Little Bighorn Savaşında bir kızılderili kabile koalisyonuna karşı savaşırken bozguna uğradı ve öldürüldü. Bu savaş Amerikan tarihinde "Custer'ın Son Direnişi" olarak popülerlik kazanmıştır. (Devamı...)


7 Ocak
Atlasjet'in 4203 sefer sayılı uçuşu İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan Isparta Süleyman Demirel Havaalanı'na yapılması planlanmış, tüm yolcular ve mürettebatın ölümüne yol açan bir kazayla sonuçlanan Atlasjet seferidir.

İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan Isparta'ya 29 Kasım 2007 günü saat 23:20'de havalanması gerekirken, Priştine seferinden geç dönmesi nedeniyle 30 Kasım'da saat 00:51'de toplam 50 yolcu ve 7 mürettebat ile İstanbul'dan kalkış yapan KK4203 sefer sayılı uçak, saat 01:36'da Süleyman Demirel Havalimanı'na inişe geçtiği sırada Isparta'ya 18 km mesafede Keçiborlu'da düştü. Atlasjet Havayolları başkanı Tuncay Doğaner kazadan kimsenin sağ kurtulamadığını açıkladı. Atlasjet'in World Focus Havayolları'ndan kiralamış olduğu uçak bir McDonnell Douglas MD-83 idi. Uçak kaza esnasında World Focus Havayolları pilotları tarafından kumanda edilmekteydi. Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi'ndeki bir fizik konferansına katılmak üzere uçakta bulunan nükleer fizikçiler Engin Arık, Fatma Şenel Boydağ ve yanlarında bulunan 4 akademisyen kazada hayatını kaybedenler arasındaydı. Yerel görevlilerin ve gazetecilerin açıklamalarına göre uçak Keçiborlu ilçesine bağlı Çukurören ve Kılıç köyleri arasındaki 1830 m rakımlı Türbetepe'de, orman gözetleme kulesine yakın bir yerde bulundu. Uçak bulunduğunda iki parçaya ayrılmış, gövdesi ve arka kısmı ayrı yerlere düşmüş durumdaydı. Bir kanadı ve motoru bir tepenin üzerinde iken gövdesi 150 metre aşağıda bulunmaktaydı. Kaza sonucu kokpit kısmı da gövdeden ayrılmıştı. Bagajlar, cesetler ve enkaz geniş bir alana dağılmış ve polis tarafından kordonla çevrilmişti. (Devamı...)


Natalia Oreiro (d. 19 Mayıs 1977, Montevideo, Uruguay), Tu Veneno albümü ile Latin Grammy ödüllerine aday gösterilmiş, kariyerinin büyük kısmını Arjantin'de yapmış Uruguaylı şarkıcı ve oyuncu.

İlk yıllarda daha çok pembe dizilerde yer alan Natalia Oreiro, daha sonraki yıllarda sinema filmlerinde başrol aldı. Müzikal kariyeri, ilk sinema filmi Un Argentino en New York'ta seslendirdiği "Que Sí, Que Sí" ile başlayan sanatçının ilk albümü Arjantin'de çift platin plak, Yunanistan, İsrail ve Slovenya'da altın plak kazandı. İkinci albümü Tu Veneno ile de Arjantin'de 2000 yılında ilk, 2002 yılında ikinci altın plak ödülünü kazandı. 2002 FIFA Dünya Kupası'nda Uruguay millî futbol takımının "vaftiz annesi" (ispanyolca: madrina) seçildi. 2006 yılında başrolünde oynadığı Sos mi vida dizisindeki Esperanza Muñoz - La Monita rolü ile 2006 Martín Fierro Ödülleri'nde "en iyi komedi (kadın) oyuncusu" seçildi. 2010 yılında Esquire dergisinin "Yaşayan En Seksi Kadın Atlası"nda yer aldı. Carlos Oreiro Poggio ve Mabel Iglesias Bourié'nin kızı olan Natalia, henüz çocuk yaşta Coca-Cola, Pepsi ve Johnson & Johnson gibi dünyaca ünlü markaların reklamlarında boy göstermeye başladı. Sekiz yaşından on dört yaşına kadar drama dersleri aldı. On beş yaşında Latin Amerika'nın en önemli şovlarından biri olan El Show de Xuxa'ya katıldı ve birinci oldu. On altı yaşına geldiğinde Uruguay'dan Arjantin'e taşınmaya ve kariyerini orada devam ettirmeye karar verdi. 17 yaşında MTV de VJ'lik yaptı. 1995 yılında Dulce Ana adlı dizide rol aldı. 90-60-90 modelos (1996) adlı dizinin oyuncu listesine de ismini yazdıran Natalia, asıl çıkışı Valeria rolünü oynadığı, Arjantin'de ve birçok ülkede tanınmasını sağlayan Ricos y famosos (1997) adlı dizi ile yaptı. Daha sonraki yıl ise şöhret olmak isteyen, hırslı bir genci oynadığı sinema filmi Un Argentino en New York (1998) ile seyircinin karşısına çıktı. Film, Arjantin'de 1998 yılında Titanik filminden sonra en çok izlenilen film oldu ve filmi toplam 1.634.702 kişi izledi. (Devamı...)


8 Ocak
Kolezyum İtalya'nın başkenti Roma'da bulunan Flavianus Amfitiyatro olarak da bilinen arenadır.

Usta bir komutan olan Vespasianus tarafından MS 72 yılında yapımına başlandı ve MS 80 yılında Titus döneminde tamamlandı. Daha sonraki değişiklikler Domitian hükümdarlığı zamanında yapılmıştır. İmparatorlar burada Roma halkını eğlendirmek için ve biraz da kendi eğlenceleri için gladyatör dövüşleri düzenlerdi. Bunlardan başka pek çok halk gösterileri, taklit deniz savaşları, hayvan avcılığı, infazlar, meşhur savaşların yeniden canlandırılması, klasik mitolojiye dayanan dramalar olurdu. Kolezyum daha sonra barınma yeri, iş dükkânları, dini kışlalar, istiham, taş ocağı, Hıristiyan türbesi olarak çeşitli amaçlarla kullanıldı. Asıl adı Arena iken, sonradan, girişteki heykelin adını aldı. 7 Temmuz 2007 tarihinde, Dünyanın Yeni Yedi Harikası'ndan biri seçildi. Günümüzde depremden dolayı harap vaziyette olmasına ve taşlarının çalınmasına rağmen Kolezyum, Roma İmparatorluğu'nun uzun zamandan beri ikonik sembolü olarak görülür. Bugün modern Roma'nın en çok turist çeken yerlerinden biridir. Ayrıca Roma Katolik Kilisesi ile yakın bağlantıya sahiptir. Paskalya öncesi Cuma günü Papa amfitiyatroda fener alayı düzenler. Kolezyum'un resmi de İtalya'da basılan 5 sent/euro bozuk parasının arkasına basılmıştır. Kolezyum'un orijinal adı Amphitheatrum Flavium idi. Sık sık Flavium Amphitheater olarak da adlandırılırdı. Yapı Flavium Hanedanlığı döneminde yapıldığından, orijinal ismi bu uygarlığın adından gelir. (Devamı...)


Kofi Annan (d. 8 Nisan 1938) yedinci Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri.

8 Nisan 1938'de Gana'nın Kumasi şehrinde doğdu. Henry Reginald ve Victoria Annan'ın çocukları olarak, kardeşi Efua Atta ile beraber ikiz olarak dünyaya geldiler. Babası Lever Brothers'da ihracatçılık yapıyordu, ve ailesinin durumu Gana'ya göre çok iyiydi. Bu durumları Kofi'yi 1870'lerde kurulan Mfantsipim yatılı okuluna gönderilmesine yardımcı oldu. Üniversite eğitimini Gana, ABD, ve İsviçre'de yaptıktan sonra BM'de çalışmaya başladı. Bütün iş hayatı boyunca, Birleşmiş Milletler'in değişik branşlarında çalıştı. Genel Sekreter seçilmeden önce, Genel Sekreter Müsteşarlığı yapmaktaydı. 13 Aralık 1996'da Boutros Boutros-Ghali'den sonra Birleşmiş Milletler'in yedinci Genel Sekreteri olarak seçildi. 2001 yılında Nobel Barış Ödülü'nü kazandı. 10 yıllık bir hizmetten sonra Annan 1 Ocak 2007'de görevini Güney Koreli Ban Ki-moon'a devretti. İsveçli Nane Maria Annan ile evli olan Annan'in bir önceki evliliğinden üç çocuğu bulunmaktadır. Annan İngilizce, Fransızca, Fante ve bazı Afrika dillerini konuşabilmektedir. (Devamı...)


9 Ocak
DNA dizileme bir DNA molekülündeki nükleotit bazlarının (adenin, guanin, sitozin ve timin) sırasının belirlenmesidir.

DNA dizilerinin bilinmesi temel biyoloji, biyoteknoloji, adli bilim, tıbbi tanı koyma gibi pek çok sahada vazgeçilmez hâle gelmiştir. DNA dizilemesi biyolojik araştırma ve keşifleri çok hızlandırmıştır. Modern DNA dizileme teknolojilerin mümkün kıldığı hızlı DNA dizileme sayesinde İnsan Genom Projesi'nde insan genomunun dizilenebilmiştir. Benzer projelerle pek çok hayvan, bitki ve mikrop genomunun tam dizisi üretilebilmiştir. İlk DNA dizileri 1970'lerin başlarında üniversite araştırmacıları tarafından iki-boyutlu kromatografiye dayanan zahmetli yöntemlerle elde edilmiştir. Otomatik analizle çalışan boya-tabanlı dizileme yöntemlerinin gelişimiyle DNA dizilemesi çok daha kolaylaşmış ve birkaç büyüklük mertebesi hızlanmıştır. RNA dizilemesi nükleotit dizilemesinin en erken biçimlerinden oldu. RNA dizilemesinin en önemli aşamaları, Gent Üniversitesi'nden (Gent, Belçika) Walter Fiers ve arkadaşlarının, 1972'de Bakteriyofaj MS2'ye ait bir genin, daha sonra 1976'da ise aynı bakteriyofajın tüm genomunun dizisi olmuştur. (Devamı...)


Andrey Saharov ya da tam adıyla Andrey Dmitriyeviç Saharov (Rusça; Андре́й Дми́триевич Са́харов, d. 21 Mayıs 1921 - ö. 14 Aralık 1989), insan haklarının önde gelen savunucularından SSCB'li nükleer fizikçi. SSCB'de reformların yapılmasını ve komünist olmayan ülkelerle iyi ilişkiler kurulmasını desteklemiş, 1975'te Nobel Barış Ödülü'nü kazanmış, ama yönetimin baskısıyla karşılaşarak 1986'ya değin ülke içinde sürgünde yaşamıştır.

Babası gibi fizik öğrenimi gören Saharov, doktora çalışmasını 1947'de tamamladı ve 32 yaşında SSCB Bilimler Akademisi tam üyeliğine seçildi. Bu dönemde İgor Tamm ile birlikte SSCB'nin ilk hidrojen bombasının yapım çalışmalarını gerçekleştirdi ve denetimli çekirdek kaynaşmasının (füzyon) kuramsal temellerini attı. Saharov, 1961'de Başbakan Nikita Kruşçev'in 100 megatonluk bir hidrojen bombasının atmosferde denenmesi yolundaki planına, deney sonucu oluşacak radyoaktif serpintinin yaygın hastalıklara yol açabileceği kaygısıyla karşı çıktı. Üç yıl sonra, Stalin dönemi biyologlarından Trofim Lisenko'nun egemen öğretilerine karşı bir muhalefet grubu oluşturmayı başardı. 1968'de batı ülkelerinde yayımlanan İlerleme, Birlikte Yaşama ve Düşünce Özgürlüğü adlı yapıtında nükleer silahların azaltılması gerektiğini savundu ve komünist ve kapitalist sistemlerin sonunda demokratik sosyalizm temelinde birleşeceğini öne sürdü. 1971'de insan hakları savunucularından Yelena G. Bonner ile evlendi. (Devamı...)


10 Ocak
Kurbağa (LatinceAnura), Yunanca'daki "yokluk" ön eki olan ἀ(ν)- an- ile yine Yunanca'da "kuyruk" anlamına gelen οὐρά ourá sözcüklerinden sahte türetilmiş bir terimdir ve "kuyruksuz" demektir.

Erişkinlerinin uzun arka bacaklar, tıknaz gövde, araları zarlı parmaklar, çıkık gözler ve kuyruksuzluk gibi özellikleri bulunan kurbağaların büyük çoğunluğu yarı sucul bir yaşam sürer ama tırmanarak ya da zıplayarak karada da rahatça hareket edebilirler. Her memeli canlı gibi yumurta ile çoğalamazlar. Özellikle çiftleşme döneminde belirginleşen ve halk arasında "vıraklama" olarak anılan seslenişleriyle dikkat çeken kurbağalar, ekvatordan subarktik bölgelere kadar olan, geniş bir yayılım alanında bulunurlar. Çoğunluğu tropik yağmur ormanlarında olmak üzere, toplam 33 familyaya dağılmış yaklaşık 5250 türü bulunan bu canlılar, çeşitliliği en fazla olan omurgalılardandır. Ancak, kimi kurbağa türlerinin giderek azalan sayıları da dikkat çekmektedir. Kurbağalar yazın toprağın altında kurur. (Devamı...)


Theodore Schultz (d. 30 Nisan,1902 Arlington, South Dakota, ABD - ö. 26 Şubat,1998, Evanston, Illinois), Amerikalı iktisatçı. 1979'da Sir Arthur Lewis ile birlikte Nobel Ekonomi Ödülü'nü kazanmıştır.

Theodore Schultz, ABD South Dakota eyaletinin küçük bir şehri olan Arlington'da doğmuştur. 1921'de ziraat bilimi eğitimi için ABD'de South Dakota Üniversitesine girmiş ve 1927'de B.Sc diploma derecesi almıştır. Ondan sonra ABD'de Wisconsin-Madison Üniversitesi'nde iktisat üzerine doktora çalışmaları yapmış ve 1927'de Ph.D. doktora derecesini kazanmıştır. 1930-1943 dönemlerinde ABD'de Iowa Eyalet Üniversitesi'nde üniversite hocalığı yapmış; ondan sonra ABD'de Chicago Üniversitesi'nde profesörluk unvanını taşımıştır. 1998'de ABD İllinois eyaletinin Evanston şehrinde ölmüştür. Schultz'un ünlü çalışmaları hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde tarım sektörünün iktisadi gelişmede rolü üzerindedir. İnsan sermayesi kavramının bir bölümü olan eğitim sermayesi üzerinde ve özellikle eğitime yapılan yatırımların rolü üzerinde yaptığı çalışmalar 20. yüzyılda milletlerarası ve gelişen ülkeler içinde iktisadi politikaların geliştirilmesinde önemli etkileri olmuştur. 1998 Nobel Ekonomi Ödülü tarım ekonomisi ve tarım ekonomisinin gelişme ekonomisi içindeki rolü üzerindeki seçkin çalışmaları dolayısıyla verilmiştir. (Devamı...)


11 Ocak
Tebessüm ya da gülümseme (İngilizcesmile) anlama gelen fizyolojide özellikle ağzın iki kenarındaki ve gözlerin çevresindeki kasların hareketiyle oluşan bir yüz ifadesi dir.

Gülümseyen bir simaya veya sık sık gülümseyen bir kişiye "mütebessim" veya "güleç" denir. İnsanlar arasında özellikle zevk ve eğlencenin ifadesi olsa da, istemsiz olarak endişenin (anksiyete) ifadesi de olabilir. Gülümsemenin kültür farkı gözetmeksizin, belirli uyarıcılara (stimulus) verilen normal tepki olduğuna dair birçok kanıt mevcuttur. Çoğunlukla gülümsemenin nedeni mutluluktur. Birçok çalışma gülümsemenin doğuştan gelen bir tepki olduğunu, ve hatta insan ceninlerinin gülümsediğini göstermektedir; yine de vahşi çocukların genellikle gülümsemediği bilinmektedir, bu var olan tezlere karşıt delil olabilir. Hayvanlar arasında, dişlerin gösterilmesi, gülümsemeye benzese de genellikle tehdit etmek için yapılır veya teslim olma işareti olup gülümsemek sadece yüz ifadesini değiştirmez, beynin fizik ve duygusal acısını azaltan endorfinler üretmesine neden olur ve böylece mutluluk hissi verir. (Devamı...)


Selahaddin Eyyubi ya da tam adıyla Selahaddin Yusuf bin Eyyub (Arapça: صلاح الدين الأيوبي, tam adı: الملك الناصر ابو المظفّر صلاح الدين يوسف ابن ايّوب; el-Melik el-Nasır Ebu'l Muẓaffer Selahaddin Yusuf bin Necmeddin Eyyub, Kürtçe: سەلاحەدینی ئەییووبی/ Selahedînê Eyûbî;), (d. 1138, Tikrit - ö. 4 Mart 1193, Şam), Mısır ve Suriye sultanı, Eyyubi hanedanının kurucusu olan hükümdar. Hıttin Muharebesi ile 2 Ekim 1187'de KudüsHaçlı kuvvetlerinden alarak kentte 88 yıl süren Hıristiyan egemenliğine son verdi, akabinde Hıristiyanların düzenledikleri III. Haçlı Seferi'ni etkisiz hale getirdi.

Selahaddin Eyyubi'ye (Kudüs Fatihi / İngilizce: Conqueror of Jerusalem) tarih boyunca farklı etnik kökenler atfedilmiş, çeşitli milletler mirasını sahiplenmişlerdir. Yaygın görüş Selahaddin'in Kürt kökenli veya Arap olduğu yönünde görüşler de vardır. Öyle ki, El-Hazrecî'nin Eyyubileri ve Memlükleri anlatan eseri "Târihu Devleti'l-Ekrâd ve’l-Etrak" (Türkçe: Kürt ve Türk Devletinin Tarihi) ismini taşımaktadır (Mehmet Bayrak'a göre "ve’l-Etrak" kelimesi sonradan eklenmiştir). Eyyubiler uzmanı tarihçi Ramazan Şeşen Selahaddin Eyyubi'nin Revvadi aşireti Kürtlerinden olduğunu ancak Revvadilerin Kürtleşmiş, Ezd kabilesinden Yemenli Arap olduklarını ve tarihçi El-Yakubi ile İbnü'n Nedîm'in eserlerinde Revvadilerin Kürtleşmiş Arap oldukları bilgisinin yer aldığını söylemiştir. 13. yüzyıl'da yaşayan Ermeni tarihçi Heyton (Hethum) şöyle der: "Postea vero Sarraceni amiserunt dominium Egipti et Medi, qui Cordins vulgariter dicembantur; regni Egipti dominium occupaverunt." (Sonunda Araplar Mısır'ın yönetimini kaybettiler; ve Medler; "ki onlara Kürtler deniliyordu." Mısır'a egemen oldular.) Ayrıca İbn Haldun Mukaddime eserinde Selahaddin Eyyubi'den şu şekilde bahsetmiştir: "Frenkler, bu kiliseye tazirnde bulunur ve onun inşası ile iftihar ederlerdi. Nihayet Selahaddin Eyyubi el-Kurdi , Mısır ve Suriye mülküne müstakillen sahip oldu". Son dönemde yeniden ağırlık gösteren diğer bir görüş ise tarihçi İbn Haldun'un Mukaddime eserinde belirttiği üzere Selahaddin Eyyubi'nin atalarının, Yemen'in Himyeri vilayeti eşrafından Hezbâniyye Kürtlerinin Ravvadi aşretine mensup Araplardan olması ve bu aşiretin Himyeri bölgesini yüzyıllarca yönetmiş olan Devs hanedanına akraba olmasıdır. Tarihçi Yakubî'nin bir kaydına göre de Revadî Kürtleri, Revvâd b. El-Musanna el-Ezdî'den gelir ve bu şahıs da 758 yılında Basra'dan Azerbaycan'a yerleştirilen Yemen Araplarındandır. (Devamı...)


12 Ocak
Kloroplast fotosentezin gerçekleştiği sitoplazmik organeldir.Bitkilerin sadece yeşil kısımlarında bulunur.Bitkide besin ve oksijen üretilmesini sağlar. Genellikle yeşil renkli olduğu için bitkilerin çoğunun yeşil renkli olmasının temel sebebidir.

Çift katmanlı zarla çevrilidir. İç katman fotosentez pigmentleri enzimleriyle klorofil içeren yassı keseciklere dönüşmüştür. DNA içeren kloroplastlar, bağımsız işlev gören ve kendi kendine çoğalan bir yapıdır. Kloroplastta fotosentezi gerçekleştirmek üzere hazırlanmış tillakoidler, iç zar ve dış zar, stromalar, enzimler, ribozom, DNA gibi oluşumlar bulunur. Bu oluşumlar hem yapısal hem de işlevsel olarak birbirlerine bağlıdırlar ve her birinin kendi bünyesinde gerçekleştirdiği son derece önemli işlemler vardır. Örneğin kloroplastın dış zarı, kloroplasta madde giriş-çıkışını kontrol eder. İç zar sistemi ise "tillakoid" olarak adlandırılan yapıları içermektedir. Disklere benzeyen tillakoid bölümünde pigment (klorofil) molekülleri ve fotosentez için gerekli olan bazı enzimler yer alır. Tillakoidler "grana" adı verilen kümeler meydana getirerek, güneş ışığının en fazla miktarda emilmesini sağlarlar. Bu da bitkinin daha fazla ışık alması ve daha fazla fotosentez yapabilmesi demektir. Bunlardan başka kloroplastlarda "stroma" adı verilen ve içinde DNA, RNA, ribozomlar ve fotosentez için gerekli olan enzimleri barındıran bir de sıvı bulunur. Kloroplastlar sahip oldukları bu DNA ve ribozomlarla hem kendilerini çoğaltırlar, hem de bazı proteinlerin üretimini gerçekleştirirler. (Devamı...)


Barbaros Hayreddin Paşa (d. 1478; Midilli - ö. 4 Temmuz 1546; İstanbul), Osmanlı Devleti tarihinin ünlü Türk denizcilerinden, kaptan-ı derya olarak Osmanlı İmparatorluğunun ilk kaptan paşası ve Kaptan-ı deryası. Akdeniz’de Osmanlı egemenliğini pekiştirdi, öyle ki bu deniz bazı tarihçilerce bir "Türk Gölü" olarak anıldı. Osmanlı'nın deniz politikasına ve Tersane-i Amire'ye nizam verdi.

Hayreddin Paşa'nın asıl adı Hızır Reis'ti. Ona, "dinin hayırlısı" anlamına gelen Hayreddin adını, Osmanlı Devletine yaptığı hizmetinden dolayı Padişah I. Süleyman verdi. Avrupalılar ağabeyi Oruç Reis'e kızıla çalan sakalı yüzünden Barbarossa adını vermişlerdi, Oruç Reis'in ölmesinin ardından küçük kardeşi Hızır için kullanılan bu isim, Türkçe 'ye Barbaros olarak geçti. Hayreddin Paşa, Selanik Vardar Ağalarından ve Midilli fatihlerinden Arnavut veya Türk bir sipahi olan babası Vardari Yakup Ağa ile ada halkından Rum Katerina'nın dört oğlundan biri olarak 1470'li yıllarda Midilli adasında doğdu. Kendisine verilen "Barbaros" lakabı, İtalyanca "kızıl sakal" anlamındaki "barba rossa"dan gelir. Oruç Reis, genç yaşta kardeşi İlyas ile birlikte deniz ticareti yaparken, Ege Denizi'nde Rodos Şövalyelerine tutsak düştü. Serbest kaldıktan sonra, yaşadığı olayın etkisiyle tüccar yerine korsan olmaya karar verdi. Bir süre sonra kardeşi Hızır Reis de ticareti bırakıp ona katıldı. Akdeniz kıyılarına akınlar düzenleyip, ganimetler elde ettiler. Cerbe adasını üs olarak kullanan Hızır Reis ve ağabeyi Oruç Reis’in ünü bütün Akdeniz’e yayıldı. İki kardeş Tunus Sultanı Muhammed ile anlaşarak Tunus’taki Halkü’l-Vaâd (La Gaulette) liman kalesini kullanmaya başladı. Hızır ve Oruç, ele geçirdiği ganimetin beşte birini Tunus sultanına veriyor, kalan malları Tunus pazarında satıyorlardı. (Devamı...)


13 Ocak
Sincap sincapgiller (LatinceSciuridae) familyasından uzun kuyruk tüyleri ile dikkat çeken kemirici memeli hayvan türlerinin ortak adıdır. Eski Türkçe'de Teyin/Deyin/Değin ve çekelez adlarıyla da bilinir.

Vücudunun üst kısmı açık sarıdan kırmızımsı kahverengine ve siyaha kadar değişir. Alt tarafı tamamen beyazdır. Omurgalı hayvanların içine girer. Kışın, kıl uçlarında siyah pigment miktarı artar. Bu nedenle kırmızı renkte olanlar, kışın daha koyu görünür. Kuyruktaki tüyler uzundur ve kuyruklarını kıvırıp sırtlarına değdirebilirler. Gözleri iri ve parlaktır. Kulakların ucunda (kışın daha fazla) tüy demeti bulunur. Arka ayakları daha uzun ve daha güçlüdür. Boyları 18-25 cm, kuyrukları 14-20 cm dir. Ağırlığı 15-51 gr dır. Gebelik süresi 30-40 gün olmakla birlikte yavru sayısı 3 ila 7 arasında değişir. Yaşam süresi yaklaşık 10 yıl olan bu memeliler, çoğunlukla ağaçlarda yaşar. Otoburdur. Ormanlık ve ağaçlık bölgeler, parklar ve korularda yaşarlar. Kış uykusuna yatmazlar ancak soğuk havalarda birkaç gün süren uyuşukluk dönemleri olur. Çiftleşme dönemi dışında yalnız yaşarlar. Çok iyi tırmanır ve sıçrarlar, hemen hemen bütün zamanlarını ağaçların üzerinde geçirirler. Ağaç gövdesinde baş aşağı ve baş yukarı hızla inip çıkabilirler. Gündüzleri işlektirler, sabah ve ikindi vakti daha hareketlidir.0-3 aylıkken eve alınan sincaplar evcilleştrilebilr. Evcilleştiklerinde oldukça hareketli ev arkadaşları olabilmektedirler. (Devamı...)


Jean-Baptiste Biot (21 Nisan 1774 - 3 Şubat 1862), Fransız bilim insanı. Meteoroitlerin gerçek yapısını ortaya çıkarmış, bir balon yolculuğu yapmış ve ışığın polarizasyonu hakkında araştırmalarda bulunmuştur.

Jean-Baptiste Biot, 21 Nisan 1774 tarihinde Paris'te doğdu ve 3 Şubat 1862 tarihinde Paris'te öldü. Biot, 1794 yılında Lyceum Louis-le-Grand ve Ecole Polytechnique'de eğitim gördü. Biot 1797 yılında Beauvais matematik profesörü olarak atanmadan önce topçu olarak görev yaptı. Daha sonra 1800'lerde College de France'ın fizik profesörü olarak devam etti, üç yıl sonra Bilimler Akademisi üyeliğine seçildi. 1804 yılında Biot Gay-Lussac ile ilk bilimsel sıcak hava balonu seyahatini yaptı. ( 2009, O'Connor ve Robertson 1997). Onlar güvertede oksijen olmadan oldukça tehlikeli şekilde 7016 metre (23.000 feet) yüksekliğe ulaştı. Biot ayrıca Onur Lejyonu üyesi oldu, 1814'te komutan olarak 1849 yılında Şövalye olarak seçildi. 1816 yılında İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi yabancı üyesi seçildi. Buna ek olarak, Biot 1840 yılında (O'Connor ve Robertson 1997), maddenin termal veya optik özelliklerinin alanında Royal Society tarafından verilen Rumford Madalyasını aldı. Jean-Baptiste Biot'un 1803 doğumlu tek oğlu, Edouard Constant Biot, bir mühendis ve Sinolog idi. Edouard 1850 yılında öldü ve Edouard'ın son kitabı, Çin klasiği Tcheou-li'nin, ikinci yarısı yayınlanması için hazır bir duruma babasının olağanüstü çabaları sayesinde getirildi. Bu kitap tamamlanmamış bir el yazması olarak kalmıştı. Doğru biçimde yayınlamak için, Jean-Baptiste Biot, ünlü Sinolog Stanislas Julien' danışmak zorunda kaldı, ama aynı zamanda, özellikle en zor kısmı, Kaogongji çevirisi için, kendisi oğlunun çalışmalarını doğrulamak adına birçok atölye ziyaret etmek zorunda kaldı ve onların yöntemleri ve terimleri hakkında ustaları ve zanaatkarları sorguladı. Bu güne kadar, Biot çevirisi bu kitabın bir Batı diline tek çevirisi olmaya devam etmektedir. (Devamı...)


14 Ocak
Bakır  (Ingilizce copper, Almanca Kupfer, Fransızca cuivre, Latince cuprum), 1B geçiş grubu elementi. Kıbrıs'ta kaynakları bolca rastlandığından tüm dillerdeki isimlerinin Cyprus kelimesinden türediği tahmin edilmektedir. Simyacılar tarafından Venüs aynası ile gösterilmiştir.

Bakırın önemi, başlıca üç nedenden kaynaklanmaktadır. Dünya'nın hemen hemen tüm bölgelerinde bulunması nedeniyle geniş ölçüde üretiminin yapılabilmesi, elektriği diğer bütün metaller içinde gümüşten sonra en iyi ileten metal olması, endüstriyel önemi yüksek, pirinç, bronz gibi alaşımlar yapmasıdır. Şu şekilde sınıflandırılmaktadır; Hidrotermal orijine sahip, emprenye olmuş bakır yatakları. Bunlara porfir yataklar da denmektedir. 1970 yılı itibarıyla Dünya üretiminin yaklaşık %50'si bu çeşit yataklardan elde edilmiştir. Bu tip yataklara ABD, Şili, Peru ve Kanada'da rastlanmaktadır. Sedimenter yapıdaki maden yatakları. Kalker veya dolomit mineralleri içinde bulunurlar. Daha ziyade Orta Afrika’da rastlanır. Dünya bakır üretiminin %17'si bu yataklardan sağlanır. Sıvı magma asıllı maden yatakları. Bakır ile birlikte çoğu zaman nikel de taşırlar. Bunlara volkanik-sedimenter yataklar da denir. Dünya’nın birçok ülkesinde, özellikle Kanada, Avustralya ve pek çok Avrupa ülkesinde rastlanılır. Devamı...


Saddam Hüseyin  ya da tam adıyla Saddam Hüseyin Abdülmecid El-Tikriti (Arapçaصدام حسين عبد المجيد التكريتي; d. 28 Nisan 1937, El Avja, Tikrit - ö. 30 Aralık 2006, Kadimiye, Bağdat), Irak'ın beşinci cumhurbaşkanı (1979-2003).

Arap milliyetçiliği ile Arap sosyalizminin bir karışımı olan Baasçılığı benimsemiş olan Baas Partisi'nin ve daha sonra Baas Partisi Irak Kolu'nun önde gelen bir üyesi olarak bu partiyi iktidara taşıyan 1968 darbesinde anahtar rol oynamıştır. Saddam Hüseyin 1979'da resmen Irak'ın devlet başkanı olmasına rağmen aslında bu tarihten çok daha önce de facto anlamda ülkede iktidar sahibiydi. Sağlığı iyi durumda olmayan Cumhurbaşkanı Ahmed Hasan el Bekir'in yardımcısı olarak, Baas hükümetini yıkabileceğini düşündüğü ülke içindeki pek çok güç odağına karşı doğrudan kendisi tarafından yönetilen güvenlik güçleri oluşturdu. 1970'lerin başlarında petrol ve diğer endüstrileri millileştirdi. 1970'li yıllar boyunca petrol gelirleriyle Irak hızlı bir ekonomik büyüme yaşarken Saddam Hüseyin de devlet mekanizmaları üzerindeki otoritesini giderek sağlamlaştırdı. Bu dönemde Irak nüfusunun yalnızca beşte birini oluşturmalarına rağmen Sünni Araplar ülke yönetiminde pek çok kilit kademeye getirildi. Hükümeti devirmeye çalışan veya bağımsızlık çabasına girişen Şiiler ve Kürtlere karşı pek çok kez sindirme girişiminde bulundu. Saddam Hüseyin, İran-Irak ve Körfez savaşlarından sonra iktidarını korumayı başardı. İsrail'e karşı olan tutumuyla özellikle Arap dünyasında belirli bir saygınlık kazanmış olmakla birlikte, özellikle Batı dünyasında genel olarak zalim bir diktatör olarak tanımlandı. Devamı...


15 Ocak
Papatyagiller (Asteraceae), iki çenekliler sınıfından bir bitki familyası.

Familyanın ismi yıldız şeklinde çiçekleri bulunan bir cins olan Aster türünden gelmektedir. Genellikle otsu, çok azı çalı, ağaç ve lian şeklindedirler (odunsu sarılıcı bitkiler). Yapraklar basit veya bileşik, stipulsuz, alternat, rozet şeklindedir. Çiçekler baş veya kapitulum durumlarındadır. Bunlarda baş birçok küçük veya florat olarak adlandırılan çiçekler; konik, küresel ya da düzleşmiş bir reseptakulum veya diskten çıkarlar. Bütün kapitulum fillari olarak adlandırılan involukral brakteler tarafından sarılmıştır. Bunlar bir veya birkaç seri halinde olabilirler veya imbrikat dizilmiş olabilirler. Braktenin ikinci bir tipi de (chaffy) bulunabilir. Bu yapı genel resaptakulum üzerinde bireysel çiçeklerin tabanında bulunur. Brakteler mevcutsa, resaptakulum chaffy‘dir; mevcut değilse çıplaktır. Reseptakulum (çiçek tablası) tüyler, dikenler ve oyuklar taşıyabilir. Devamı...


Georg Ohm ya da tam adıyla Georg Simon Ohm (d. 16 Mart 1789; Erlangen, Bavyera - 6 Temmuz 1854, Münih), Alman fizikçi.

Ohm Kanunu olarak bilinen,bir telden geçen akımın, geçtiği alanla doğru orantılı ve uzunluğuyla ters orantılı olduğunu tespit ederek gerilim, akım ve direnç arasındaki bağlantıyı buldu. Bir çilingirin oğlu olan Ohm, bir süre babasının yanında çalıştıktan sonra Köln'deki Cizvitler Koleji'nde ve Berlin Harp Okulu’nda matematik ve fizik öğretmenliği yaptı. Köln, Nürnberg ve Münih Üniversitelerinde profesörlük görevi aldı. Daha önceden Alessandro Volta tarafından bulunan elektro kimyasal hücreler üzerine çalışmaya ve araştırma yapmaya başladı. Kendi donanımını kullanarak yaptığı araştırmalar sırasında, bir telden geçen akımın geçtiği alanla doğru orantılı ve uzunluğuyla ters orantılı olduğunu buldu. Bu deney sonuçlarını kullanarak, gerilim akım ve direnç arasındaki bağlantıyı çözdü. Bu denklem oldukça büyük bir gelişmeydi çünkü elektrik devrelerin analizlerinin yapılmasının başlangıcını ve temelini oluşturuyordu. Fakat 1827'de bu buluşunu yayınlayınca, kolejde hoş karşılanmadı ve lise öğretmenliğinden istifa etmeye zorlandı. Bu onu yoksulluğa itti. 1833'te Nürnberg'de profesörlük pozisyonuna kabul edilinceye kadar bu yoksul hayatı devam etti. Üniversitedeki pozisyonu onun için çok iyi bir gelişme oldu. Devamı...


16 Ocak
Kırım Savaşı 4 Ekim 1853-30 Mart 1856 tarihleri arasındaki Osmanlı-Rus savaşıdır. Birleşik Krallık, Fransa ve Piyemonte-Sardinya'nın Osmanlı tarafında savaşa dâhil olmasıyla savaş, Avrupalı devletlerin Rusya'yı Avrupa ve Akdeniz dışında tutmak amacıyla verdiği bir savaş halini almıştır. Savaş, müttefik güçlerinin zaferiyle sonuçlanmıştır.

Rusya, 1853 yılından itibaren Kavalalı Mehmet Ali Paşa bunalımı sırasında takip ettiği zayıf bir Osmanlı Devleti üzerinde etki alanı kurma politikasını bırakarak, bu devleti yıkma politikası takip etmeye başladı. Bunu gerçekleştirebilmek için de kutsal yerler sorununu kullandı. Osmanlı Devleti, Hristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs ve çevresinde Katolik ve Ortodoks cemaatlerine çeşitli ayrıcalıklar tanımıştı. 1853 yılına gelindiğinde ayrıcalıklar konusunda Rusya ile Katolikliğin dünya çapında savunuculuğunu yapan Fransa çatışmaya başladılar. Bu durumu bahane eden ve asıl amacı "Hasta adam" gözüyle baktığı Osmanlı Devleti'ne ve onun bekasına son vermek isteyen Rusya, Birleşik Krallık'a mirasın paylaşılması teklifinde bulundu. Ancak, çıkarları gereği Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünün muhafazasından yana olan Birleşik Krallık bu teklifi kabul etmedi. Bunun üzerine Rusya, tek başına harekete geçerek, Osmanlı Devleti'ne bir ittifak teklifinde bulundu ve bu devletin sınırları içinde yaşayan Ortodoksların koruyuculuğunun Rusya'ya bırakılmasını önerdi. Osmanlı Devleti, Britanya'nın da desteğine güvenerek Rus isteklerini reddetti. Bu bağlamda gelişen Osmanlı-Rusya gerginliği, Birleşik Krallık başta olmak üzere Avrupa devletlerinin de ilgisini çekmekte gecikmedi. Birleşik Krallık hükümeti, 1853'te yaşanan gerilim sırasında Rusya'ya karşı Osmanlı Devleti'ni destekleme politikasını benimsedi. Bu tercih, Osmanlı Devleti'ne destek olma isteğinin ötesinde, Avrupa'daki güç dengelerini yeniden tanımlama amacı taşıyordu. Avusturya İmparatorluğu'na karşı 1848 yılında başlayan Macar ayaklanmasının Rusya'nın yardımıyla kanlı bir şekilde bastırılması, bu dönemde Rusya'nın Avrupa'da artan bir şekilde güç kazanmasının göstergesi olarak yorumlanmıştı. Birleşik Krallık, bu ve benzer nedenlerle Avrupa'daki güç dengesinin kendi aleyhine bozulmasını engellemek istiyor, bu amaç doğrultusunda Rusya'nın güçlenmesinin önüne geçmeye çabalıyordu. Bunun yanında, Osmanlı Devleti'nin dağılması Rusya'nın topraklarını güneye doğru genişletmesi anlamına gelecekti; bu durum Birleşik Krallık'ın Asya'daki kolonilerine (özellikle Hindistan'a) ulaşmasını zorlaştıracaktı. (Devamı...)


Charles Francis Richter (d. 26 Nisan 1900 - ö. 30 Eylül 1985), ABD'li sismolog ve fizikçi.

Richter, 1979 yılında moment büyüklüğü ölçek geliştirilmesine kadar, depremlerin büyüklüğünün ölçülebilirliğini savunmuştur ve Richter ölçeği yaratıcısı olarak ünlüdür. Sığ ve derin depremleri ölçmek için Japon bilim adamı Kiyoo Wadati'nin 1928 yılındaki depremleri ölçmek için geliştirdiği çalışmalardan esinlenerek geliştirmiştir. Richter ilk olarak Beno Gutenberg ile işbirliği yaparak 1935 yılında geliştirdiği ölçeği kullanır. Aynı zamanda Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nde çalıştı. Richter, Ohio-Overpeck'da doğdu. O çok küçükken anne ve babası (Fred W. Kinsinger ve Lillian Anna Richter) boşandı. 1909 yılında Kaliforniya'ya taşınan annesi ve dedesi ile büyümüştür. Stanford Üniversitesi'ne girdi ve 1920 yılında lisans derecesini aldı. 1928 yılında, Washington Carnegie Enstitüsü'nde bir pozisyon teklif edildi fakat o Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nde kuramsal fizik alanında doktorasının üzerinde çalışmaya başladı. Bu noktada, o sismoloji’ye (deprem ve onlar yeryüzünde üretmek dalgaların çalışma) hayran oldu. Bundan sonra, Beno Gutenberg başkanlığında, Pasadena şehrinde sismoloji alanında yeni bir Laboratuvarı açarak çalışmalarına orada devam etti. 1932 yılında, Richter ve Gutenberg, deprem kaynakları göreli boyutlarını ölçmek için standart bir ölçek geliştirdi. Richter ölçeğine adını verdi (1937). 1952 yılında Profosör olarak Kaliforniya Üniversitesinde hayatının geri kalanına devam etti. (Devamı...)


17 Ocak
Göçmen kuşlar farklı mevsimleri farklı coğrafyalarda geçiren kuş türlerinden oluşan bir gruptur. Her sene dünyaca 50 milyar kuşun göç ettiği tahmin edilir. Bunlardan yaklaşık 5 milyarı Avrupa ile Afrika arasında göç eder.

Küçücük kolibri kuşundan koskoca kartallara kadar binlerce kuş türü her sene vakti geldiği zaman üreme ve kışlama bölgeleri arasında uzun yolculuklar yaparlar. Göçmen kuşlar yılda iki defa Kuzey ve Güney yarımküre'leri arasında göç ederler. Kış aylarında havaların soğumasıyla, kuşların besin bulması zorlaşır ve bu konuda aralarında rekabet artar. Bu sebeple Kuzey Yarımküre'de üreyen göçmen kuşlar, her sonbaharda Güney Yarımküre'ye doğru göç hareketine girişir. Güney daha sıcak ve besin bakımından daha zengin olduğundan iyi bir kışlama alanı teşkil eder. İlkbaharın başlamasıyla da güneyden kuzeye dönüş göçüne başlarlar. İlkbaharda kuzey bölgeleri kuş akınlarına uğrar. İlkbaharda kuzeye gelen kuşlar, ilkbahar, yaz ve sonbahar mevsimleri olmak üzere yılın dörtte üçünü bu geniş alanlarda geçirirler. Yalnız kış mevsiminde tropik bölgelerde barınırlar. Barn kırlangıçları, her ilkbaharda Brezilya ve Arjantin'den yola çıkarak 4350 kilometrelik tehlikeli bir yolu aştıktan sonra Labrador ve Alaska'ya gelerek yumurtlarlar. Baltimor sarıasması, her Mayıs ayında Güney Amerika'dan kalkarak 1250 kilometrelik bir yolculuktan sonra New York'un Scardale bölümüne gelir. Kuzey Amerika ormanlarında yumurtlayan siyah çalı bülbülleri, her sonbahar gökyüzünde büyük sürüler halinde bir araya gelerek kışlamak için Atlantik sahillerine ve Güney Amerika'ya göç ederler. Ağırlıkları 9-10 gram gelen bu küçücük kuşlar hiç mola vermeden asgari 86 saat boyunca uçarak 1500 kilometrelik bir mesafe katederler. İlkbaharda göç eden diğer birçok tür gibi geldiği rotayı takip ederek tekrar eski yerlerine geri dönerler. (Devamı...)


Mucibur Rahman (d. 17 Mart 1920 - ö. 15 Ağustos 1975), Bangladeş'in ilk başbakanı ve devlet başkanı.

Orta halli bir toprak sahibinin oğluydu. Kalküta ve Dakka üniversitelerinde Hukuk ve Siyasal Bilimler öğrenimi gördü. Genç yaşta İngilizlere karşı sürdürülen bağımsızlık hareketine katıldı ve kısa süre hapis yattı. 1949'da Avami Birliği'nin kurucuları arasında yer aldı ve daha sonra birliğin genel sekreterliğini üstlendi. 1955'te Pakistan Ulusal Meclisi'ne seçildi. 1958'de askeri bir darbeyle başa geçen Eyüb Han'a direnerek halkın sevgisini kazandı. 1965'te Doğu Pakistan'a özerklik verilmesini öngören altı maddelik bir program hazırladı. Ülkeyi bölmeye çalıştığı gerekçesiyle tutuklanması halkın Eyüb Han yönetimine duyduğu tepkiyi daha da arttırdı ve Mucibur Rahman Şubat 1969'da serbest bırakıldı.Ülke içindeki karışıklıkların artması üzerine Mart 1969'da istifa eden Eyüb Han'ın yerini Yahya Han aldı. Aralık 1970'te yapılan seçimlerde Avami Birliği Doğu Pakistan'a ayrılan sandalyelerin tümüne yakın bölümünü kazanarak Ulusal Meclis'te çoğunluğu sağladı. Mucibur Rahman'ın özerklik talebine karşı uzlaşmaz bir tutum takınan Yahya Han meclisi süresiz kapattı. Bunun üzerine Mucibur Rahman Doğu Pakistan'da genel grev ilân etti. Uzlaşma çabalarının sonuçsuz kalması üzerine Batı Pakistan birlikleri Dakka'ya girdi ve Mucibur Rahman tutuklandı. Doğu Pakistan'da iç savaş sürerken milyonlarca insan Hindistan'a sığındı. Sonunda Hindistan birliklerinin yardımıyla Batı Pakistan ordusu geri çekilmeye zorlandı. Devlet başkanlığına gelen Zülfikar Ali Butto tarafından serbest bırakılan Mucibur Rahman, yeni Bangladeş devletinin ilk başbakanı oldu (Ocak 1972). Ama Bangladeş'in artan sorunları çözmekte başarısız kaldı ve giderek daha baskıcı bir yönetim kurarak 1975 başlarında devlet başkanlığını da üstlendi. 15 Ağustos 1975'teki bir askerî darbeyle devrildi ve ailesiyle birlikte öldürüldü. (Devamı...)


18 Ocak
Kaligrafi ya da Hat sanatı (Yunanca: κάλλος - kallos - "güzellik" + γραφή - graphẽ "yazı"), yazı sistemleri ve yazı öğeleri kullanılarak geliştirilen, sıklıkla dekoratif amaçla kullanılan, bir görsel sanat türü. Bu sanatla uğraşanlara hattat veya kaligraf denir.

Bu sanat dalının çağdaş bir tanımı ise "işaretlere anlamlı, ahenkli ve hünerli bir şekilde biçim verilmesi sanatı" şeklindedir. Belirli bir yazı stiline yazı tipi, hat türü, el veya alfabe gibi tanımlanabilir. Farklı yazı sistemlerinde farklı şekillerde, farklı coğrafyalarda ortaya çıkmış olan kaligrafi, özellikle matbaa öncesinde büyük önem arz etmiştir. Bugün tipografi sanatıyla ilişkilendirilebilir ve sıklıkla yazı sistemlerine veya farklı hat kültürlerine göre sınıflandırılır: İslam hat sanatı (İslami kaligrafi), Arap hat sanatı (Arap kaligrafisi), Pers hat sanatı (Pers kaligrafisi), Japon hat sanatı (Japon kaligrafisi), Çin hat sanatı (Çin kaligrafisi), Batı hat sanatı (Batı kaligrafisi) gibi. Modern hat sanatı işlevsel el ile yazılmış betiklerden ve tasarımlardan işaretlerin soyut bir şekilde ifade edildiği ve bazen bu soyutsal ifadenin harflerin okunabilirliğinin yerine geçtiği güzel sanat eserlerine kadar geniş bir yelpazededir. Klasik hat sanatı tipografiden ve klasik olmayan yazı tiplerinden farklı olsa da bir hat sanatçısı bu alanların hepsinde eser verebilir; karakterler tarihsel bir şekilde disipline edilmiş olsalar da yazı anında doğaçlama bir şekilde oluşturulurlar, değişken ve spontanedirler. (Devamı...)


Yehudi Menuhin (d. 22 Nisan 1916, New York - ö. 12 Mart 1999, Berlin), Amerikalı keman virtüözüdür.

Belarus göçmeni Yahudi bir ailenin çocuğu olan Menuhin, henüz üç yaşındayken, bit pazarından alınıp kendisine hediye edilen bir kemanı çalmakta gösterdiği ustalıkla, müzik derslerine dört yaşında başladı. Yedi yaşındayken San Fransisco'da ilk dinletisini yaparak yeteneğini kanıtladı. 1927 yılında New York Senfoni Orkestrası'yla birlikte Carnegie Hall'da sahneye çıkan sanatçı, iki yıl sonra ilk kişisel konserini Einstein'ın da davetli olduğu bir salonda Berlin'de verdi. Uzun süren konserler dizisiyle yorgun düşen Menuhin, ara verdiği bir buçuk yılın ardından yine sahneye çıktığı zaman, Schumann'ın sonradan bulunan keman konçertosu, Mendelssohn'un bilinmeyen ve Berlin'de bir kütüphanede bulduğu Re Minör keman konçertosu gibi eserleri ilk kez seslendirdi. 1958 yılından itibaren çeşitli müzik festivalleri düzenledi, orkestra yöneticiliğine başladı. 1962’de İngiltere’de, 8-18 yaş arasındaki üstün yetenekli gençlere mali konumlarına bakmaksızın eğitim olanağı tanıyan, The "Yehudi Menuhin School"’u kurdu. Ünlü sanatçılar Nigel Kennedy, Benjamin Marquise Gilmore, Miho Kawashima, Ella Rundle bu okuldan yetişmiştir. Dünyanın birçok ülkesinde konserler veren Menuhin'e Bela Bartok, Georges Enesco, William Walton gibi ünlü besteciler eserler yazdı. Öldüğünde, İngiliz vatandaşıydı ve Lordlar Kamarası üyesiydi. (Devamı...)


19 Ocak
Tibet Budizmi Tibet, Moğolistan ve Bhutan başlıca olmak üzere Nepal, Hindistan, Çin, Rusya ve bazı Orta Asya Türklerinde takip edilen Budizm koludur. Kimi yerlerde Lamacılık olarak da adlandırılmaktadır. Tibetçe Lama (öğretmen) den doğan bu kelime, aynı zamanda bir unvan olarak da kullanılmaktadır. Budizm'in Vajrayana koluna aittir.

Tibet'e Budizm, M.S. 5. yüzyılda gelmiş ve 7. yüzyılda Tibet Kralı Srongtsen Campo tarafından yaygın hâle getirilmiştir. Sekizinci yüzyılda ilk defa, Tibet budistleri kurumsal bir yapı kazanmıştır. Bugünkü kırmızı şapkalılar lakaplı Niyingma okuluna ait Tibet rahipleri, bu ilk yapının devamıdır. Tibet Budizmi'nin tatbik edilen şeklinde, Buda Dharma'nın öğrenilmesi, ahlâkî öğütler, nefisle mücadele, tefekkür ve meditasyon gibi içe bakış yöntemleri önemli yer tutar. On birinci yüzyılda yaşamış bir Hint Budist üstat olan Atisha ve 14. yüzyılda yaşamış Tibetli Budist üstad Je Tsongkhapa'nın Budist öğretiye çok önemli katkıları olmuş ve bu da sarı şapkalılar lakaplı Gelugpa okulunun doğmasına yol açmışdır. Tibet'in ruhani lideri Dalai Lama da Gelugpa kolundandır. Ana olarak Nyingma ve Gelugpa okulları dışında Tibet Budizm'inde birde Sakya ve Kagyu okulları bulunur, özünde aynı Buda Dharma'yı paylaşan okullarda sadece ileri uygulamalarda ufak farklılıklar görülür. Budist terimi daha çok batıda kullanılan bir terim olup, bu terimin Tibetçedeki karşılığı Nangpa kelime olarak içe bakan, içte araştıran anlamına gelmektedir. (Devamı...)


Jean-Claude Juncker (d. 9 Aralık 1954, Redange, Lüksemburg), ilk olarak 20 Ocak 1995 tarihinde Lüksemburg'un başbakanı seçilmiş olup, 4 Aralık 2013 tarihine dek bu görevi yürütmüştür. Aynı zamanda Devlet Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı makamlarını da başbakanlıkla beraber üstlenmiştir.

Jean-Claude Juncker 1975 yılında Strasbourg Üniversitesi'nden hukuk lisans derecesi, 1979 yılında aynı üniversiteden hukuk üst lisans derecesi almıştır. 1974 yılından itibaren Hristiyan Sosyal Halk Partisi'ne üye olarak aktif politika ile ilgilenmeye başlamıştır. Başbakan olmadan önce Lüksemburg'da Çalışma Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı gibi birçok kamu görevinde bulunmuş, bunun yanı sıra Lüksemburg'un üye olduğu uluslararası örgütlerde de önemli sorumluluklar almış, uzun süreler hizmet etmiştir. Juncker, aynı zamanda 1997 ve 2005 yıllarında iki kez, altı aylık dönemsel bir makam olan Avrupa Konseyi Başkanlığı görevini yürütmüştür. 2008 yılında ismi Avrupa Konseyi'ne seçilecek ilk daimi başkanlık makamı için ismi önde gelen adaylar arasında geçmiş, ancak bu göreve seçilmemiştir. Avrupa Birliği ve Avrupa Komisyonu'nun çeşitli birimlerinde aktif görevlerde bulunmuştur. 2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Avrupa Komisyonu Başkanlığına Avrupa Halk Partisi'nden aday gösterilmiştir. 1 Kasım 2014 tarihi itibarıyla Avrupa Komisyonu Başkanıdır. (Devamı...)


20 Ocak
Kaju (Anacardium occidentale ), sakız ağacıgiller (Anacardiaceae) familyasından bir tropikal iklim bitkisi. Brezilya'da yetiştirilip Portekizliler tarafından dünyaya tanıtılmıştır. En yoğun bulunduğu bölge Ekvator çevresidir.

16. yy başlarında Portekizliler Brezilya'yı istila ettiklerinde kaju ağacını da keşfettiler. Portekizli denizciler kaju tohumlarını Brezilya'dan batı Afrika kıyılarına taşıyarak bu topraklara ilk yerleşen Portekizlilerin orada yetiştirmelerini sağlamışlardır. Kaju ağacının yayılımı için yağışlı ve nemli ekvator iklimi çok elverişlidir. İklimi dolayısıyla kaju ağacı batı Afrika kıyılarına kolayca adapte olup hızla yayılmaya başlamıştır. Afrika'nın batı kıyısında Gabon, Angola ve Namibya gibi ülkelerden de doğu Afrika'daki ülkelere, Mozambik, Kenya ve Tanzanya'ya da yayılmıştır. Kaju ağacı Brezilya ve Afrika dışında Hindistan'da da yetiştirilmektedir. Günümüzde dünyanın en büyük kaju üreticisi ve ihracatçısı Hindistan'da Kerala Kaju Birliğidir. Brezilya ise kaju üretimi ve ihracatında dünya ikincisi, Afrika ise bu sıralamada üçüncü sırada yer alır. Hindistan'ın hasat zamanı Mayıs, Brezilya'da ise Ekim ayıdır. Kaju meyvesi çabuk çürüdüğünden ekonomik değere sahip değildir. Kaju fıstığının diğer fıstık çesitlerinden daha pahalı olma nedenlerinden biri her iklimde yetiştirilememesi ve her kaju elmasından ancak bir adet kaju fıstığı üretilebilmesidir. Toplanan kaju elmalarından çekirdekleri ayrılarak üzerlerindeki kabuk çıkartılıp kavrularak yenilir. (Devamı...)


Igor Stravinsky ya da tam adıyla Igor Fyodorovich Stravinsky (Rusça: Игорь Фёдорович Стравинский) (d. 17 Haziran 1882 Oranienbaum, Rusya - ö. 6 Nisan 1971 New York, ABD), Rus kökenli ABD ve Fransa vatandaşı besteci, piyanist ve orkestra şefi. 20. yüzyıl müziğinin en etkili ve önemli bestecilerinden biri olarak kabul edilir.

Stravinsky, 17 Haziran 1882'de Oranienbaum'da (bugün Lomonosov) Fiodor Ignatjevic isimli bir bas ile Sankt-Peterburg Kraliyet Operası'nda çalışmakta olan bir şarkıcının dört oğlundan üçüncüsü olarak olarak dünyaya geldi. Müziğe yeteneği erken yaşlarda ortaya çıktı ancak ailesinin isteğiyle müzik eğitimi değil, St.Petersburg Üniversitesi'nde hukuk eğitimi aldı; dönemin önde gelen Rus bestecisi Nikolai Rimsky-Korsakov'un oğluyla birlikte okudu. 1902'da babasını kaybeden Stravinsky, müziğe yöneldi ve konservatura gitmek yerine ikinci bir baba olarak kabul ettiği Nikolai Rimsky-Korsakov’dan ders almayı tercih etti. 1903'te başlayan özel dersleri 3 yıl sürdürdü; ilk bestelerinin hocasının desteğiyle yarattı. 1906'da üniversiteden mezun oldu; 1906'da kuzeniyle evlendi ve ardı ardına iki çocukları oldu. Paris'teki Rus Balesi için aldığı siparişler nedeniyle 1910-1914 arası Rusya'da fazla bulunamadı; I. Dünya Savaşı yıllarında İsviçre'ye yerleşti, iki çocuğu daha dünyaya geldi. Stravinsky savaştan sonra ailesiyle birlikte Fransa'ya yerleşti ve yirmi yıl değişik kentlerde yaşadı. Rusya'daki mülklerini yitirdiği için ek gelir sağlamak amacıyla besteciliğin yanı sıra piyanistlik ve orkestra şefliği yapmaya başladı. Avrupa'da, Kuzey ve Güney Amerika'da turnelere çıktı. (Devamı...)


21 Ocak
Bozayı (Ursus arctos), ayıgiller (Ursidae) familyasından Türkiye, Kıbrıs, Balkanlar, Sibirya, Kuzey Afrika ve Kuzey Amerika’da yaşayan bir ayı türü. Batı Avrupa’da çok avlanıldığından şimdi ancak Pirene Dağlarında ve İskandinav ülkeleri'nde rastlanır.

Batılı dillerde kahverengi ayı olarak bilinen Ursus arctos'a, Türkiye'deki bozayı bireyleri biraz daha açık renk olduğu için "toprak rengi" anlamında bozayı denir. Bozayı, yaşayan en büyük etçillerden biridir. Baştan kuyruk sokumuna kadar uzunlukları 1 ile 2,8 m arasında değişiklik gösterir. Kuyrukları 6,5 – 21 cm civarındadır. Omuz hizasında yükseklikleri 0,9 - 1,5 m arasındadır. Arka ayakları üzerinde oturduklarında boyları 2,43 m olabilir. Ağırlıkları 80 – 600 kg arasında değişim gösterebilir. Ortalama bir erkek, yine ortalama bir dişiden 8 - 10 % daha büyük olabilir. Ursus arctos türünün en büyük bireyleri Alaska’nın güney kesimlerinde ve çevre adalarda yaşarlar. Bu bölgelerde erkekler 389, dişiler ise 207 kg olabildiği gibi, 780 kg ağırlığa erişebilen devasa ayılar da bulunur. Alaska bozayısı (Kodiak - Ursus arctos middendorffi) en büyük bozayı alt türüdür. Ağırlıkları bazın kesimlere doğru hızla düşebilmektedir. Güneybatı Yukon’da bireyler ortalama 140 kg’dır. Kürkleri genellikle koyu kahverengidir. Fakat krem renginden hemen hemen siyaha kadar geniş bir renk yelpazesine sahip olabilir. Türkiye’de genelde “Bozayı” adıyla anılır. Sebebi Türkiye’deki ayıların renginin boza, yani kahverengi ve grinin karışımına yakın olmasıdır. Bireyler Rocky Dağları’nda sırtları boyunca daha uzun kürke sahiptirler. Dağların buzlu eteklerinde yaşayan ayılar, kırlaşmış (grizzly) bir renge sahiptirler. “Grizzly” adı buradan gelmektedir. Bozayılar son derece güçlüdürler ve büyük bir dayanıklılığa sahiptirler. Bir sığırı tek bir darbede öldürebilirler. Bir at kadar hızlı koşabilir, Olimpik bir yüzücü kadar iyi yüzebilir, bir Kanada geyiğini yokuş yukarıya sürükleyebilirler. Kuzey Amerika bozayısı (Ursus arctos horribilis) (İng: grizzly), bozayının bir alt türüdür. Ayrıca grizli, korkunç ayı, gümüşuçlu ya da gri ayı olarak da bilinir. Başta Kayalık Dağlar olmak üzere Kuzey Amerika'nın dağlık bölgelerinde yaşarlar. İnsana karşı en saldırgan ayı alt türüdür. Özellikle yavrulu dişiler oldukça saldırgan olurlar. (Devamı...)


Walt Whitman (d. 31 Mayıs 1819, New York - ö. 26 Mart 1892, New Jersey) Amerikalı şair.

1819-1892 yılları arasında yaşamış olan, Amerikan edebiyatının gerçek manada uluslararası üne kavuşmuş ilk şairi. Resmi olarak eğitimine çok az devam etmiş, on bir yaşından sonra matbaacılık, gezici okul öğretmenliği ve gazete ve dergi editörlüğü gibi işlerle uğraşmış, daha sonra da politikaya atılmıştır. Whitman'ın ilham kaynağı, büyük bir hayranı olduğu transandantalist akımın öncüsü ABD'li şair ve yazar Emerson'dur. (Devamı...)


22 Ocak
Telgraf iki merkez arasında, kararlaştırılmış işaretlerin yardımıyla yazılı haberlerin veya belgelerin iletimini sağlayan bir telekomünikasyon düzenidir.

Elektrikli telgraflar, bir verici, bir alıcı ve ikisi arasına çekilmiş elektrik hattından meydana gelir. Vericiye maniple denir. Maniple, telgraf şebekesindeki elektrik akımını açıp kapayan anahtarlardır. Manipleye basınca devre tamamlanır ve telgraf şebekesinden akım geçer. Karşı tarafta ise alıcılar vardır. Alıcılar, elektro mıknatıs bobinlerden yapılmışlardır. Elektro mıknatısın karşısında ileri geri hareket edebilen madeni bir çubuk vardır. Bu çubuk elektro mıknatıstan akım geçtiği zaman hareket eder. Çubuğun ucundaki mürekkepli kalem bir kâğıt şerit üzerine nokta (.) veya çizgi (-) şeklinde şekiller çizer. Sesle çalışan alıcılar da vardır. Bunlar kâğıt bir şeride yazı yazmak yerine, sert bir cisme vurarak tıkırtı çıkarırlar. Tecrübeli telgraf operatörleri, bu tıkırtıları dinleyerek mesajı çözerler. Burada kısa tıkırtı nokta (.), uzun tıkırtı çizgi (-) anlamına gelmektedir. Claude Chappe, 1792 yılında telgraf adında bir sistem ortaya attı. Tepelerin üzerine kurulmuş kulelerden bir ağ oluşturuldu ve her kulenin üzerinde 49 değişik konuma ayarlanabilen iki uzun kola sahip bir makine vardı. Her konum bir harfe veya bir rakama karşılık geliyordu. Bu sistem çok başarılı oldu. 19. yüzyılın ortalarında Fransa'daki kule ağı yaklaşık olarak 4828 kilometreydi. 1830 yılında ABD'li Joseph Henry (1797-1878), elektrik akımını teller vasıtasıyla uzaklara taşıyıp, oradaki bir zili çalıştırdı. Zil bir elektromıknatısa bağlıydı. Bu elektrikli telgrafın doğuşuydu. (Devamı...)


Li Shimin İmparator Taizong ya da Tai Tsung (Çince: 唐太宗, táng tàizōng, d. 23 Ocak 599 - ö. 10 Temmuz 649, tahta geçmeden önceki adı Li Shimin (Çince: 李世民, lǐ shìmín) olarak da tanılır.

626-649 yılları arasında iktidarda kalmıştır. Li Shimin 617 yılında babası Li Yuan önderliğinde en önemli rakiplerini yenerek Sui Hanedanı'nı devirerek Tang Hanedanı'nı kurmuştur. Sonradan tören ile babası Li Yuan ve Li Shimin hanedanın ortak kurucu olarak anılmıştır. Çin'in en önemli hükümdarları arasında kişi olarak en fazla çekici olanı Li Şimin'dir. Sui döneminin son yıllarında, Çin'in birçok yerinde haydutlar ve asiler cirit atarken, o, babası olan Tang beyi Li Yuan'ı kendini imparator ilan etmeye ikna etti. O zaman Şimin sadece 16 yaşındaydı ve 24 yaşına kadar savaşarak barışı kurmaya ve hanedanı güvenli kılmaya çalıştı. Kendisi hem merhametli ve halkın yaşam koşullarıyla ilgili, hem de korku ve yorulmak bilmezdi. Çok zaman savaşlara bizzat kendisi komuta eder, askerlerinin ön saflarında, at değiştirerek koşturur, düşman komutanlarla savaşır, pazarlık ederdi. Siyasal lider olarak, etrafında ermiş ve geniş görüş açısına sahip insanlar toplamıştı. Tang kurumlarının çoğu Sui örneğini devam ettirmişse de, bunların işleyiş tarzı, 23 yıl sürmüş olan Li Şimin döneminin uygulamalarıyla şekillendi. Tang kurumları zamanın en mükemmeli haline gelmişti. Bunun önemli bir kısmı bu genç ve Tang Hanedanı'nın gerçek kurucusu olan Şimin sayesinde gerçekleşmişti. Babası tahtta iken ülke iç karışıklıklar ve devrilen Sui Hanedanı'ndan kalan derebeylerin kışkırtmaları ve çıkan isyanlar bunu pekiştiren Göktürk akınlarıyla zor günler geçirmekteydi. (Devamı...)


23 Ocak
Escherichia coli bilinen tanınmıyla E. coli kısaltması ile veya koli basili olarak bilinen Escherichia coli (okunuşu Eşerihiya koli), memeli hayvanların kalın bağırsağında yaşayan bakteri türlerinden biridir. Normalde bağırsakta yaşadığı için, E. coli 'nin çevresel sularda varlığı dışkı kirlenmesinin bir belirtisidir.

E. coli, pediyatrist ve bakteriyolog olan Theodor Escherich tarafından bebek dışkılarında keşfedilmiştir ve adını ondan alır; coli, "kalın bağırsaktan" demektir. E. coli, genel olarak bakteri biyolojisinin anlaşılması amacıyla üzerinde sıkça çalışılmış bir model organizma olmuştur. Canlılar arasında hakkında en fazla şey bilinen organizma olduğu söylenebilir. İnsanın bir günde dışkı yoluyla vücudundan geçen E. coli bakteri sayısı 100 milyar ila 10 trilyon arasındadır. Dışkıyı oluşturan bakteriler başlıca aerobik bakterilerdir, seçmeli anerobik E. coli hücrelerinin sayısı diğer bakteri türlerinin binde biri dolayındadır. Başka hayvanlarda etkisiz olan bazı E. coli tipleri insana bulaştıklarında hastalık yapabilirler. Bunların en ünlüsü sayılan O157:H7 adlı serotip kanlı ishale ve ölüme yol açabilir. (Devamı...)


1857 Hint Ayaklanması 10 Mayıs 1857'de Meerut şehrinde bulunan Britanya Doğu Hindistan Şirketi ordusuna bağlı olan sepoy askerlerinin isyanı ile başladı. Fakat bu ayaklanma İngilizlere bağlı olan, Yukarı Ganj Nehri ovası ve orta Hindistan, diğer Hindistan bölgelerindeki askerlere ve sivil halk arasında yayıldı. Esas askeri çarpışmalar günümüzdeki Hindistan eyaletleri olan Uttar Pradesh, Bihar, kuzey Madhya Pradesh ve Delhi'de oldu.

Bu ayaklama İngiltere'nin Hindistan'da ana idare ajanı görevi yapan Batı Hindistan Şirketi'nin özellikle yukarı Ganj ile merkezi Hindistan bölgesine yayılmış olan iktidarını büyük ölçüde sarsıntıya soktu. (Devamı...)


24 Ocak
Everest Dağı (Tibetçe: Çomolungma, Nepali: Çonnolugma Sagramata), dünyanın en yüksek dağı. Himalayalarda, yaklaşık 28 derece kuzey enlemi ile 87 derece doğu boylamında, ÇinNepal sınırı üzerinde yer alır. Çıplak Güneydoğu, Kuzeydoğu ve Batı sırtları en yüksek noktalara Everest (8.848 m) ile Güney doruğunda (8.748 m) ulaşır. Everest Dağı Kuzeydoğudaki Tibet platosundan (yaklaşık 5.000 m) tam olarak görülebilir. Dünya'da en çok ilgi çeken yerlerin başlarında gelmektedir.Eteklerinden yükselen Çangtse, Khumbutse, Nuptse ve Lhotse gibi doruklar Nepal'den görülmesine engel olur.

İngiltere'nin Hindistan sömürge yönetiminin kadastro genel müdürü George Everest'ten sonra yerine göreve gelen Andrew Waugh, dağa isim olarak selefi Everest'in adını öneren bir teklifi Londra Kraliyet Coğrafya Cemiyeti'ne sundu. Teklif kabul edildi. 1865'te, daha önce yapılan itirazlara rağmen dünyanın en yüksek dağının adı Everest olarak belirlendi. Dönemin en güçlü imparatorluğunun kültürel nüfuzuyla bütün dünyada bu dağ için Everest adı yaygınlık kazandı. Türkçe'de dağa Everest denmeden önce dağın Tibetçe yerel adı Çomolunma'nın Osmanlı Türkçesine uyarlanmış versiyonu kullanılmaktaydı. Bu ismin kullanıldığına İslam alimlerinden Said Nursi'nin 1911 (H. 1327) senesinde basılan Muhákemat adlı eserinde rastlanmaktadır. Müellif, Kaf Dağı'na değindiği bir yerde Everest'ten şöyle bahsetmektedir; (Devamı...)


Camille Guérin ya da tam adıyla Jean-Marie Camille Guerin (22 Aralık 1872, Poitiers - 9 Haziran 1961, Paris), Fransız Veteriner hekim, bakteriyolog ve immünolog. Albert Calmette ile birlikte tüberküloz hastalığına karşı Bacillus Calmette-Guerin (BCG) aşısını geliştirmişlerdir.

Babası 1882 yılında tüberkülozdan öldü (1918 yılında da eşi), 1892 - 1896 yılları arasında Ecole Nationale vétérinaire d'Alfort'da veteriner hekimlik eğitimi almaya başladı, öğrenci iken patolog Edmond Nocard'ın asistan olarak çalıştı. 1897 yılında, Lille Pasteur Enstitüsü'ne katıldı ve Fransız doktor, bakteriyolog ve immünolog Albert Calmette (1863-1933) ile çalışmaya başladı. Calmette serumu (yılan sokmalarına karşı panzehir) ve çiçek hastalığına karşı aşı hazırlamadan sorumlu bir teknisyen olarak çalışmaya başladı. Lille’de 1900 yılında Laboratuvar Başkanlığına terfi etti. Bundan sonra kendisini vereme karşı bir aşı araştırmaya adadı.1933 yılında ölümüne kadar Calmette ile yakın ilişki içinde çalıştı. Sığır tüberkülozu basili Mycobacterium bovis'in hastalığa neden olmadan hayvanlarda bağışıklık yarattığını 1905 yılında keşfetti. Bundan sonra O ve Calmette ardışık kültür transfer yöntemini kullanarak, Mycobacterium basilinin patojenik aktivitesini zayıflatmanın yollarını geliştirdiler. 1921 yılında, Guerin ve Calmette BCG kültürünü pasajdan pasaja aktararak 230 pasaj sonra insanlarda kullanılabilecek etkili bir aşı elde ettiler. Aşının ismine BCG adını verdiler. (Devamı...)


25 Ocak
Tuba üflemeli bir çalgıdır.

Tuba bakır üflemeli çalgılar arasında sesi en kalın olanıdır. Orkestralarda genellikle bir tane tuba bulunur. Yaylı çalgılara bas sesi sağlayan kontrbas gibi, tuba da bakır üflemeli çalgılara bas sesiyle eşlik eder. Tubanın uca doğru genişleyip açılan kıvrımlı gövdesi, çan biçiminde bir kalakla son bulur. Ağızlık bölümü huni biçimindedir. Gövde üzerinde trompette olduğu gibi değişik perdelerden ses veren ve kangal olarak adlandırılan ek borular ile bu boruları açıp kapamaya yarayan bir piston düzeneği vardır. Bugün tubanın çeşitli ülkelerde kullanılan oldukça değişik modelleri vardır. Geniş, konik borulu ve pistonlu, genellikle pirinç ve bakırdan yapılan bir çalgıdır. Orkestralardaki en kalın nefesli enstruman sesini vermek üzere Alman besteci Richard Wagner tarafından 1800'lü yıllarda geliştirilmiştir. Orkestralarda ve bandolarda çokça kullanılır. Bası en kuvvetli olan alettir. (Devamı...)


Eva Gonzalès (19 Nisan 1849 - 6 Mayıs 1883), Fransız İzlenimci ressam.

Yazar Emmanuel Gonzalèz'in akrabası olan sanatçı Paris'te doğdu. 1865 yılında portre ressamı Charles Chaplin'den resim dersleri almaya başladı. Gonzalès, Şubat 1869'da ressam Édouard Manet'nin öğrencisi oldu. Manet, öğrencisinin portrelerini de çizdi. Manet 12 Mart 1870 tarihinde tamamladığı Gonzalès portresini o yılın Paris Salonu'nda sergiledi. Gonzalès tıpkı öğretmeni Manet gibi İzlenimci ressamların birlikte Paris'te açtıkları sergilerin hiçbirine katılmadı. Fakat resim yapma stili dolayısıyla İzlenimci kabul edildi. Manet'nin resmi olarak kabul ettiği tek öğrencisi olan sanatçının diğer İzlenimci ressamlar tarafından da birçok portresi yapıldı. 1872 yılına sanatında Manet'nin etkileri görülebilen ressam daha sonraki yıllarda kişisel tarzını geliştirdi. Fransa-Prusya Savaşı sırasında Dieppe'de kaldı. Grafik sanatçısı Henri Guérard'ın kardeşi Henri Guérard ile evlenen ressam, eşini ve kız kardeşi Jeanne Gonzales'i sık sık tablolarında resmetti. Eserleri 1882 yılında L'Art isimli sanat dergisinin ofisinde 1883 yılında ise Georges Petit Galerisi'nde sergilendi. Öğretmeni Manet'nin ölümünden altı gün sonra çocuğunu doğururken 34 yaşında öldü. Gonzalès'in mezarı Montmartre mezarlığındadır. (Devamı...)


26 Ocak
Michigan Gölü ABD'deki beş Büyük Göller'den biri.

ABD'nin kuzeyinde Mackinac Boğazı'yla Huron Gölüne bağlanır. Kuzey kısmı yılda dört ay kadar donan gölde şiddetli fırtınalara rağmen ulaşım canlıdır. Büyük Göller içinde tamamı ABD'de olan tek göldür. ABD eyaletleri Indiana, Illinois, Wisconsin ve Michigan sınırlarındadır. Deniz seviyesinde 176 m yüksekte olan Michigan Gölü en derin yerinde 281 metredir ve 58.016 km² bir alana sahiptir. Uzunluğu 494 km, genişliği 190 km olan gölün kıyı şeridi 2.633 km boyunca uzanır. Michigan Gölü adını, Michigan Eyaleti'nden değil tam tersi eyalet ismini bu gölden alır. Adının Anişinabe Kızılderilileri dilinde büyük su anlamına gelen Mishi-gami 'den türediğine inanılır. (Devamı...)


İşi (d. 1860 – ö. 25 Mart 1916), Kaliforniya'da yaşayan Yanaların Yahiler grubunun son mensubuna verilen ad. Kuzey Kaliforniya'da, Avrupalı Amerikan kültürünün tamamen dışında yaşayan son Kızılderili olduğu kabul edilir. Atalarının yaşadığı Lassen Peak yamaçlarından ayrılarak vahşi doğayı geride bırakan İşi, Oroville yakınlarında ortaya çıktı. Yana Soykırımından kurtulabilen son Kızılderilidir.

Yahi nüfusunun Avrupalılar ile temas kurmadan önce yaklaşık 3,000 civarında olduğu tahmin ediliyor. İşi ve ailesi, 1865 yılında Three Knolls Katliamı'nın kurbanları oldular. Olayda sadece 30 Yahi canını kurtarabildi. Sığır güden bir grup Amerikalı hayatta kalan Yahilerin yarısını daha öldürünce, geriye kalanlar 40 yıl saklanmayı başardı. Bu zaman içinde İşi'nin annesi ve akrabaları öldü. İşi ise 29 Ağustos 1911 tarihinde bir grup kasap tarafından Oroville yakınlarındaki bir ağılda bulununca "Ben hic kimseyim, cunku bana isim verecek kimse kalmadi" der. Adini antropolog Alfred Kroeber koyar: İşi kelimesi, Yana dilinin Yahi lehçesinde "adam" anlamına gelmekte. Kaliforniya Üniversitesi'nin San Francisco kampüsünde bulunan Antropoloji Müzesi'ne yerleştirilen İşi, hayatının geri kalan kısmını tutsak olarak geçirir. İşi, 1916 yılında tüberküloz hastalığından ölene kadar "Yahi kulturunun yeniden insasini saglama" gerekcesiyle onu inceler, onunla konusur, her adimini belgelerler. Otopsiden zor kurtulur. Beyni saklanip, hala sergilenen olu yuzunun maski alinip, bedeni yakilir. Kitaplara, filmlere konu olur. (Devamı...)


27 Ocak
Yaz en sıcak mevsimdir. Kuzey Yarım Küre'de en uzun günler yazda gerçekleşir. Dünya ısıyı depo ettiği için en sıcak günler genellikle yaklaşık iki ay sonra ortaya çıkar. Sıcak günler Kuzey Yarım Küre'de 21 Haziran ile 22 Eylül arasında, Güney Yarım Küre'de ise 22 Aralık ile 21 Mart arasındadır.

Yaz mevsimi insanlar, tabiatın çoğu güzelliklerinden faydalanma olanağı bulur. İnsan sağlığına büyük faydası bulunan ve kemiklerin gelişmesi için gerekli olan D vitamini, güneş ışınlarından alınır. Yazın insanlar cildine ve bazı hastalıkların iyi gelen deniz suyu ve deniz kumundan faydalanılırlar. Güneş banyoları romatizmalar için çok faydalıdır. Güneşin kuvvetli ışınları birçok hastalıkları yok eder ve iyileştirir. Meyvelerin, sebzelerin ekserisi bu mevsimde yetişir. Türkiye'de insan gıdasının büyük bir kısmını tutan; buğday, arpa, mısır ve yulaf gibi hububatlar bu mevsimde toplanır ve ambarlanır. Bu mevsimde araziler gelecek ekim dönemine hazırlanır. Yazın aşırı ve kavurucu sıcaklığından da sakınmak gerekir. Uzun süre başı açık kalmak, aşırı güneş banyosu yapmak, cilt ve insan sağlığı için çok tehlikelidir. Serinletici içecekler içmede de aşırı gidilmemelidir. Bu mevsimde yiyecek ve içeceklerin yanında giyeceklere de dikkat etmek gerekir. Yazları ter emici, rutubet çekici pamuklu giyecekler tercih edilip, naylon ve buna benzer giyecekler giyilmemelidir. (Devamı...)


Li Na (Çince李娜; pinyin: Lǐ Nà; (d. 26 Şubat 1982 Wuhan, Hubei), Çinli profesyonel tenisçidir. İlk 30'a (Haziran 2006), ilk 20'ye (Ağustos 2006) ve ilk 10'a (2010) giren ilk Çinli tenisçidir. Li, ayrıca Grand Slamlerde şampiyon olan tek Çinli tenisçidir (Fransa Açık 2011). Ülkesinin tarihindeki en başarılı tenisçilerden biridir ve Şubat 2009'da Asya ve Çin'in 1 numaralı tenisçisidir. (Dünya sıralamasında No. 10) 2010 Avustralya Açık'da yarı finale çıkan Li, ülkesinde dünya sıralamasında ilk 10'a giren ilk tenisçi olmuştur. 2010 Avustralya Açık sırasında Li ve diğer bir Çinli tenisçi olan Zheng Jie yarı finale çıkmış ve ikisi birlikte bir grand slam'de bunu başaran ilk Çinli tenisçiler olmuşlardır.

Raket sponsoru Babolat, giysi sponsoru Nike'tır. 1999 ve 2004 arasında Li, toplam 20 tane kadın teki kazandı: 19 tane ITF ve kazanan ilk Çinli kadın olarak WTA Turu'nda bir tane teki de kazandı. Ocak 2008'de, yaklaşık üç sene süren sessizlikten sonra ikinci WTA Tur unvanını kazandı. 2013 TEB Paribas WTA İstanbul şampiyonasında finale yükseldi. Ancak finalde Serena Williams'a 6/0 ve 6/3'lük setlerle 2-1 yenilerek 2. oldu. (Devamı...)


28 Ocak
Halley kuyruklu yıldızı (resmî adıyla 1P/Halley veya bu kuyruklu yıldızlar üzerine çalışmalar yapan Edmond Halley'e ithafen Comet Halley), her 75–76 yılda bir görünen kuyruklu yıldız.

Halley çıplak gözle görülebilen tek kısa periyodlu kuyruklu yıldızdır. Ek olarak, yörüngesini insan ömrü içerisinde tamamlayan çıplak gözle görülen tek kuyruklu yıldızdır. Halley kuyruklu yıldızı İç Güneş Sistemi'ne en son 1986 yılında girmiştir. Hesaplara göre 2061 yılında tekrar görülecektir. 1066 yılında görüldüğü Bayeux işlemesi'nde anılmıştır. 1682 yılında yeniden ortaya çıktığına dair kayıtlar bulunmaktadır. Kuyruklu yıldızın yörüngesini, adını aldığı Edmond Halley hesaplamıştır. Halley, hesapladığı yörüngenin 1531 ve 1607'de görülen kuyruklu yıldızlar ile çakıştığını saptadı ve bu kuyruklu yıldızların aynı kuyruklu yıldız olduğunu, 1758'de döneceğini öne sürdü. Bu varsayım doğrulandı ve kuyruklu yıldız 1758, 1835, 1910 ve 1986'da yeniden ortaya çıktı. Hesaplamalara göre M.Ö. 12 yılında da görünen Halley kuyruklu yıldızının Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil'in Yeni Ahit'inde peygamber İsa'nın doğumu ile ilgili öykünün anlatıldığı İncil bölümlerinde göründüğü anlatılan Beytlehem yıldızı olduğu sanılıyor. Bu durumda sonradan saptanan Miladî takvimin başlangıcı 0 yılında değil, M.Ö. 12 yılına düşmeliydi. (Devamı...)


Willem Barentsz (d. 1550 - ö. 1597) Hollandalı denizci ve kâşiftir. Yaşadığı dönemde Kuzey'e doğru yapılan seferlerin lideridir.

Barents, 1594'te, Kuzey Denizi Rotası'nı bulabilmek için Amsterdam'dan iki gemi ile yolculuğuna başlamıştır. Norveç kıyıları açıklarından dolaşarak Asya'nın kuzeyine ulaşmayı hedeflemiştir. Novaya Zemlya'nın batı kıyılarına vardığında kuzeyde gelmiş olduğu en uç noktada iken, yiyecek stoğu ve benzeri problemler nedeni ile geri dönmek zorunda kalmıştır. Ertesi yıl, tekrar, fakat bu kez 7 gemi ile Sibirya kıyıları ile Vagyaç Adası arasındaki boğazı mevsiminde donmadan yakalamak için buraya gelmiştir fakat geldiğinde suların çoktan donmuş olduğunu görmüş ve bir başka sefer için gelecek mevsimi beklemiş ise de üçüncü girişimi de başarısız olmuş, üstelik Barents'in üçüncü seferi hayatına mâl olmuştur. Fakat Barents üçüncü seferini gerçekleştirmek için yolculuk yapmaktayken Ayı Adası'nı ve Spitzberg'i keşfetmiştir. Bu esnada Barents gemilerin bir kısmını oraya gönderirken, kendisinin de içinde bulunduğu gemi ile Novaya Zemlya'ya doğru yol almıştır. Fakat Novaya Zemlya'nın kuzeyinden dolaştıkları sırada gemileri buza saplanmış ve mahsur kalmışlardır, bu nedenle mürettebat gemiyi terk ederek Sibirya'nın dondurucu soğuğundan korunmak için çâreler aramaya koyulmuşlardır ve sonunda gemilerinin tahtalarını sökerek kendilerine bir kulübe yapmışlardır. Mürettebatın pek çoğu gemideki açık botları kullanarak kaçmış ve Barents ile arkadaşlarını adada yalnız bırakmışlardır. Willem Barents, 20 Haziran'da, adada kendi kendine ölmüştür. Barents'in ölümünden sonra bulmuş olduğu Barents Denizi onun adı ile anılmaya başlanmıştır. (Devamı...)


29 Ocak
Kahverengi pelikan (Pelecanus occidentalis), pelikangiller (Pelecanidae) familyasından 8 pelikan türünün en küçüğü olan bir su kuşu türüdür. Amerika'da yaşayan bu kuş türü ABD'nin güney ve batı sahillerinde en iyi bilinen kuş türlerinden biridir. Batı Yarımkürede bulunan üç pelikan türünden biri olduğu gibi balıkları denize dalarak avlayan iki pelikan türünden biridir.

Diğer kuşlara göre oldukça iri bir kuş olan kahverengi pelikan, diğer pelikan türleri arasında en küçükleridir. Uzunluğu 106 ila 137 cm., ağırlığı 2,75 ila 5,5 kg., kanat açıklığı da 1,83 ila 2,5 m. arasında değişir. Yaşadığı bölgelerde çok kolay tanınabilien ve diğer kuşlardan ayırt edilebilen bir türdür. Tüm pelikanlar gibi çok uzun bir gagası ve avlanırken kepçe gibi kullandığı boğaz kesesi vardır. Gaga uzunluğu 28 ila 34,8 cm. arasındadır. Başı beyaz renklidir ama genellikle erişkin kuşlarda hafif sarıya çalar. Gaga grimsi renktedir ancak üreme döneminde boğaz kesesi kızılımsı renge döner. Sırtı, arkası ve kuyruğu gri ve koyu kahverengi çizgilidir ve bazen paslı bir tondadır. Erişkin pelikanlarda göğüs ve karın syah-kahverengi arasındadır ve bacaklar ile ayaklar siyah renklidir. Genç kuşlar da benzer renktedir ancak boyunları kahverengimsi-gri ve alt kısımları da beyaz renklidir. Bu kui tüylerinin beyaz olmaması, daha küçük cüssesi ve havadan suya dalarak balık avlaması nedeniyle Amerika ak pelikanından kolaylıkla ayırt edilir. Peru pelikanının tüyleri de kahverengi pelikan ile benzerlik gösterir ama cüsse olarak görece daha büyüktür. Güney Amerika'nın Pasifik kıyılarında Peru pelikanı ile kahverengi pelikanın yaşadığı bölgeler örtüşmektedir. (Devamı...)


James Brendan Connolly (d. 28 Ekim 1868; Boston, Massachusetts - 20 Ocak 1957; Brookline, Massachusetts), Amerikalı atlet, muhabir ve yazar. 1896 Yaz Olimpiyatları'ndaki atletizm müsabakaları kapsamında yapılan üç adım atlama etkinliklerinde birinci olarak tarihteki ilk Olimpiyat şampiyonu olmuştur.

28 Ekim 1868 tarihinde, Amerika Birleşik Devletleri'nin Massachusetts eyaletinin başkenti Boston'da, İrlanda'ya bağlı Alan Adaları'ndan gelerek ABD'ye yerleşen dokuz çocuklu ailenin altıncı çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası balıkçılık yapan John, annesi ise Ann Connolly (kızlık soyadı O'Donnell) idi. Liseye kadar eğitim gören Connolly, Boston'daki bir sigorta şirketinde kâtip olarak çalışmasının ardından merkezi Georgia eyaletindeki Savannah şehrinde bulunan ABD Ordusu Mühendisler Birliğinde görev aldı. Çalışması sebebiyle yarım bıraktığı eğitimine ekim 1895'te kabul edildiği, Harvard Üniversitesi'ne bağlı Mühendislik ve Uygulamalı Bilimler Okulu'nda devam etti. 1894 yılında Uluslararası Olimpiyat Komitesinin kurulmasının ardından ilk Olimpiyat Oyunları'nın 1894'te, Yunanistan'ın başkenti Atina'da düzenlenmesi belirlendi. Oyunlara katılmaya karar veren Connolly, üniversitesinden oyunlara katılması konusunda izin istese de bu istek reddedildi. Connolly'nin sonradan yazdığına göre eğitimine devam etmek şartıyla oyunlara katılmasının tek yolu önce okuldan ayrılmak, dönüşte ise tekrardan üniversiteye kabul edilerek eğitimine devam etmekti. Olimpiyatlara katılabilmek için okulunu yarıda bıraktı ve okul yönetimine, tekrardan Harvard'a dönmek için uğraşmayacağını belirten bir cevap yazısı yazdı. Sonrasında ne olduğu kesin olarak bilinmese de üniversite kayıtlarında Connolly'nin 19 Mart 1896 tarihinde mezun olduğu bilgisi yer almaktadır. (Devamı...)


30 Ocak
Pamuk  (Gossypium hirsitum), ebegümecigiller (Malvaceae) familyasından anavatanı Hindistan olan kültürü yapılan bir bitki türü.

Pamuk bitkisi kök, sap, yaprak, çiçek ve tohumdan oluşmaktadır. Tür ve varyetesine göre 60–120 cm, ağaç halinde olanlar ise 5–6 m boylanabilir. Pamuk 30–100 cm derine, 50–80 cm yanlarına uzanan kazık köke sahiptir. Toprak yüzeyinin 8–10 cm altında ilk yan kökler meydana gelir Bunlar yatay olarak büyürler. Yan köklerin sayıları 3-4 tanedir. Her biri tekrar dallanarak etrafa yayılır. Epidermis hücrelerinin dışa doğru uzaması ile sayısız emici tüyler meydana gelir. Genel olarak kök toprakta dik olarak ya da bir süre sonra zigzag çizerek devam eder. Uygun koşullarda kök uzunluğu 1,5 m ye kadar ulaşabilir. Afrika’da, çok yıllık ağaç şeklinde olan pamuk çeşitleri de vardır. Pamuk gövdeleri dik, dallanmış ve çok tüylüdür. Yapraklar uzun saplı, parçalı ve tabanı kalp şeklindedir. Çiçekler saplı ve yaprakların koltuğunda tek tek bulunur. Dış çanak yaprakları üç parçalı, taç yaprakları ise beş serbest parçalıdır. Meyve, olgunlukta açılan veya kapalı kalan, 3-5 gözlü bir kapsüldür. Bu kapsüle koza da denir. Her gözde siyahımsı renkli, oval şekilli ve üzeri uzun, sık ve beyaz renkli tüylerle örtülü 5-10 tohum bulunur. Pamuk tohumu, etrafındaki bu tüy veya liflerle beraber `kütlü` adını alır. Arkeolojik kanıtlar gerek Hindistan gerek Güney Amerika'da birbirinden bağımsız olarak 6000 ila 7000 yıl önce pamuğun değişik türlerinin tarımının yapıldığı ve giyimde kullanıldığını göstermektedir. Eski dünyaya pamuk Hindistan'daki Harappa uygarlığından gelmiştir. Mezopotamya'dan da Eski Mısır'a geçmiştir. Devamı...


Claude Debussy  (d. 22 Ağustos 1862 - ö. 25 Mart 1918), 20. yüzyılın en önemli Fransız bestecilerinden birisidir.

Paris yakınlarında doğan Claude Debussy’nin anne ve babası porselen eşya satan bir dükkân işletmekteydi. Müzikal yeteneği ilk defa Chopin’in bir öğrencisi olan piyano öğretmeni Bayan Maut de Fleurville tarafından keşfedilmiştir. Bayan Maut, onu Paris Konservatuarı’na gönderdi ve Debussy orada 1872’den itibaren 10 yıl eğitim gördü. Debussy, başlangıçta piyano virtüözü olmak istiyordu fakat 1878 ve 1879’daki piyano sınavlarından kalınca bu fikirden vazgeçti; Ernest Guiraud’un kompozisyon derslerine devam etti ve bu sayede 1884’te Roma Ödülü’nü alarak Roma’da 3 yıl eğitim görme şansına erişti. Claude Debussy, piyano öğretmeni Marmontel’in kendisini tavsiye etmesi üzerine 1879-1882 yılları arasında Bayan Nadezhda Filaretovna von Meck’in evinde özel piyanist olarak çalışma şansına erişmişti. Bir Rus mühendisin zengin dul eşi olan Bayan von Meck, evinde daima bir piyanist, bir kemancı ve bir çellocu bulundururdu. Bayan von Meck Tchaivkosky’nin finansal destekçisi idi ve iletişimini yıllar boyu sadece mektuplarla sürdürdüğü Tchaivkosky’e hayrandı. Debussy, onun evinde bol bol Tchaivosky’nin oda müziği eserlerini ve patronunun istekleri doğrultusunda doğaçlama eserler çaldı; çocuklara piyano dersi verdi ve bir yaz Bayan von Meck ile birlikte Floransa, Venedik, Viyana ve Moskova’yı gezdi. Bu gezi sırasında Viyana’da Wagner’in Tristan und Isolde operasını dinleyerek çok etkilendi. 1888-1889’da Bayreuth Festivali’ne giderek Wagner’in müziğini dinleyen ve etkisinde kalan Debussy, daha sonra Wagner’in müzik yaklaşımını reddetmiştir. Devamı...


31 Ocak
Ramayana Hint halk ozanı Valmiki tarafından yazılmış bir destandır.

Dünyanın en bilinen ve Hindistan'ın en önemli iki destanından olan Ramayana, 24.000 beyitin oluşturduğu yedi bölümü içerir. Üç büyük Hindu tanrısından biri olan Vishnu’nun “yeniden doğumlarından biri olan Prens Rama’nın yaşadıklarını konu edinen destan, Antik Hint (Hindu) kültürü, dini, sosyal ve siyasal yaşamı hakkında içerik barındırır. Yunan destanlarında Odysseus'un Troya'dan İthaka'ya yolculuğundaki gibi Prens Rama da Hindistan'ın kuzeyinden güneyine seyahat eder ve yolculuk sonunda Seylan'a ulaşır. Ramayana, Mahabharata destanından sonra Hindistan’ın ikinci önemli destanıdır. Şimdiye kadar yazılmış en uzun şiir olan Mahabharata, tek bir kişi tarafından yazılmamıştır. Ramayana ise Valmiki tarafından yazılmış bir destandır. Ne zaman yazıldığı hakkında kesin bir bilgi yoktur; ancak MÖ 4. yüzyılla MS 2. yüzyıl arasında bir zaman diliminde yazıldığına dair yorumlar yapılmaktadır. Ramayana, yedi bölüm ve 24.000 beyitten oluşmuştur. Destanın birinci ve yedinci bölümlerinin sonradan eklendiği düşünülmektedir. Rama, bu destanda Vişnu’nun yeniden cisimleşmiş hali olarak karşımıza çıkar. Diğer kitaplarda ise; kahraman, bir insanı temsil etmektedir. Yeni yazılan eserlere üslup açısından bakıldığında eski eserlerdeki mükemmellik yoktur. Ancak Ramayana’nın yeni versiyonu bu görüşün aksine mükemmel bir anlatım tarzına sahiptir. (Devamı...)


Roberto Carlos ya da tam adıyla Roberto Carlos da Silva Rocha (d. 10 Nisan 1973, Garça, São Paulo), Brezilyalı eski millî futbolcu, teknik direktör.

Futbola ilk adımı 1993'te Sao Paulo bölgesi takımlarından Palmeiras'ta atan Carlos, ülkesindeki Palmeiras takımında yıldızı parladıktan sonra millî takıma çağrılmış, burada adının duyulmasının ardından Internazionale'ya transfer olmuştur. Daha sonra Real Madrid'e transfer olmuş ve burada 11 sene takımına hizmet etmiştir. Fenerbahçe'deki ilk resmî karşılaşması 2007 Süper Kupa finali olmuştur. Kupa mücadelesi 2-1'lik Fenerbahçe üstünlüğü ile sona ererken, bu kupa Roberto Carlos'un Fenerbahçe'deki ilk kupası olmuştur. Fenerbahçe'deki ilk golünü Fenerbahçe-Sivasspor maçında kafayla attı. Bu golü, futbol kariyerinde kafa ile attığı üçüncü goldür. İkinci golünü ise Hacettepespor'a sağ ayağıyla ceza sahası içerisinden attı.Ve ilk frikik golünü 30 metreden Konyaspor'a attı. 1996'ta Avrupa futboluna geçiş yapan futbolcu, Serie A'nın önde gelen kulüplerinden Internazionale'ya ve bir yıl ardından da efsaneleştiği takımlardan biri olan Real Madrid'e geldi. Carlos 2 Ağustos 2005'te Brezilya vatandaşlığının yanına bir de İspanyol vatandaşlığı ekledi. Bu sayede Real Madrid'te Avrupalı futbolcu statüsünde forma giymeye başlayan Carlos, takımının da açılan kontenjan ile millî takımdan arkadaşı Robinho'yu almasını sağladı. (Devamı...)