Irksal hijyen
Irksal hijyen, 20. yüzyılın başlarında en kapsamlı uygulamasını Nazi Almanyası'nda bulan bir öjenik yaklaşımını tanımlamak için kullanılmıştır.[1] Bu yaklaşım, ırkların karışmasını önlemeye yönelik çabalarla dikkat çekmiş ve safkan hayvanlar elde etmeye çalışan bir hayvan yetiştiricisinin yöntemlerine benzetilmiştir. Bu çabalar, genellikle bir ırksal hiyerarşinin var olduğuna ve "aşağı ırkların" "üstün ırkları" "kirleteceği" endişesine dayanan bir inançla motive edilmiştir. Bu çabalar, genellikle bir ırksal hiyerarşinin var olduğu ve "aşağı ırkların" "üstün ırkları" "kirleteceği" endişesine dayanan bir inançla motive edilmiştir. O dönemdeki çoğu öjenikçi gibi ırksal hijyenistler de öjeni uygulanmadığı takdirde toplumun hızla yozlaşacağına ve medeniyetin, "aşağı" kabul edilen özelliklerin yayılmasıyla çökeceğine inanmışlardır.
Gelişimi
değiştirIrksal hijyen(Rassenhygiene) terimi, 1895 yılında Alman öjenist Alfred Ploetz'in Irk Hijyeninin Temelleri (Grundlinien einer Rassenhygiene) adlı eserinde ortaya atılmıştır. Savaş, akraba evliliği, yoksullar için ücretsiz sağlık hizmeti, alkol ve zührevi hastalıklar gibi "karşıt seçici güçlerden" (counterselective forces) kaçınmanın önemini tartışmıştı.[2] İlk ortaya çıktığı dönemde, bu kavram, "Yahudi sorunu" ve 1920'lerden İkinci Dünya Savaşı'na kadar Almanya'da felsefesini şekillendiren "Nordik ırkın dejenerasyonu" (Entnordung) konularından ziyade, Almanya'daki doğum oranlarının düşmesi ve devlet tarafından işletilen kurumlarda bulunan akıl hastası ve engelli insanların sayısının artması (ve bunların devlete getirdiği maliyetler) gibi konularla ilgilenmekteydi.
Nazi Almanyası
değiştir1930'lar ve 1940'lar boyunca, Nazi Almanyası'ndaki enstitüler genetik üzerine çalışmalar yapmış, genetik kayıtlar oluşturmuş ve ikizler üzerine araştırmalar yürütmüşlerdir. Ayrıca kan grupları üzerinde çalışan Nazi bilim insanları, kan gruplarının sözde ırksal özgüllüğüne dair Aryan birini bir Yahudi'den kanlarını inceleyerek ayırt etmek amacıyla teoriler geliştirmişlerdir. 1940'larda, Schutzstaffel (SS) doktoru Josef Mengele, Auschwitz'den alınan insan kalıntılarını – kan, uzuvlar ve diğer vücut parçalarını – enstitülerde bilim adamları tarafından incelenmesini sağlamış ve bu bilim insanları, ırksal hijyen kavramını bir gerekçe olarak kullanarak Auschwitz ve diğer toplama kamplarındaki mahkûmları denek olarak kullanmışlardır.[3]
Nazi rejiminin ırksal hijyen teorileri, Nazi'lerin insan ırkına zararlı olarak gördüğü hastalıkları ortadan kaldırma amacı güden geniş kapsamlı bir kısırlaştırma programına yol açmıştır. Nazi'ler, kısırlaştırılmış bireylerin hastalıklarını çocuklarına geçirmeyeceklerine inanmaktaydı. 14 Temmuz 1933'te ise enetik olarak belirlenmiş bir hastalığı olan herhangi bir kişinin kısırlaştırılması amacıyla "Kalıtsal Hastalıklara Sahip Soyların Önlenmesi Yasası" (Law for the Prevention of Hereditarily Diseased Offspring) kabul edilmişti. Bu yasa, Almanya'nın önde gelen ırksal hijyen uzmanları arasında yer alan Fritz Lenz, Alfred Ploetz, Ernst Rudin, Heinrich Himmler, Gerhard Wagner ve Fritz Thyssen tarafından hazırlanmıştır. Robert N. Proctor, yasanın hedef aldığı hastalıklar listesinde "zihinsel gerilik, şizofreni, manik depresyon, epilepsi, Huntington hastalığı, genetik körlük ve 'şiddetli alkolizm'" bulunduğunu göstermiştir. Nazi Almanyası'nda kısırlaştırılan vatandaşların sayısının ise 350.000 ile 400.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Kısırlaştırma Yasası'nın bir sonucu olarak, kısırlaştırma tıbbı ve araştırmaları kısa sürede en büyük tıbbi endüstrilerden biri haline gelmiştir.
Nazi propagandasında "ırk" terimi, genellikle "Aryan" veya Almanik "Übermenschen" (üstün insanlar) anlamında kullanılarak, diğer tüm ırklardan biyolojik olarak üstün olduğu iddia edilen ideal ve saf bir efendi ırkı temsil ettiği söylenmiştir. 1930'larda, öjenikçi Ernst Rüdin'in etkisi altında, Nasyonal Sosyalist ideoloji, Aryan ırksal saflığını talep eden ve ırklar arası evliliği kınayan "ırksal hijyen" kavramını benimsemiştir. Alman ırksal saflığının önemine olan bu inanç, sıklıkla Nazi'lerin ırksal üstünlük ve ardından gelen soykırım politikalarının teorik temelini oluşturdu ve bu politikalar, Nasyonal Sosyalistlerin Aryanlar ve Aryan olmayanlar arasındaki cinsel ilişkileri ve evlilikleri Rassenschande (ırksal utanç) olarak görüp yasaklayan Nürnberg Yasaları'nı yürürlüğe koyduğu 1935 yılında başlamıştır.
Irksal hijyenistler, Alman Nasyonal Sosyalistlerinin Avrupa'yı Yahudilerden, Romanlardan, Slavlardan, Siyahlardan, çok ırklı insanlardan ve fiziksel ya da zihinsel engelli insanlardan temizleme çabası olan Holokost'ta kilit rol oynamışlardır. T4 operasyonu kapsamında Hitler, felç ve hastalıklardan ölümler kisvesi altında, akıl hastalarının ötanazi yoluyla öldürülmesi emrini vermiş, binlerce akıl hastasının öldürülmesinde kullanılan yöntemler ve ekipmanlar ise daha sonra toplama kamplarına transfer edilmişti çünkü büyük sayıda insanı verimli bir şekilde öldürmek için gereken malzemeler ve kaynaklar mevcuttu ve başarıyla kullanılmıştı. Bu cinayetlere yardım eden hemşireler ve personel de gaz odalarıyla birlikte, kitlesel cinayetlerin tekrar tekrar uygulanabilmesi için inşa edilen toplama kamplarına taşınmışlardır.
Toplama kamplarındaki mahkûmlar üzerinde deneyler yapan doktorlar, ırksal hijyen konusunda uzmanlaşmışlardı ve sözde bilimi tıbbi deneylerine destek olarak kullandılar. Bazı deneyler, mahkûmlara bilinen hastalıkları enjekte ederek aşıları veya olası tedavi yöntemlerini test etmek gibi genel tıbbi araştırmalar için kullanıldı. Diğer deneyler ise Almanların savaş stratejisini ilerletmek amacıyla yapıldı; örneğin mahkûmları vakum odalarına koyarak pilotların yüksek irtifadan fırlatıldıklarında vücutlarında ne olabileceğini görmek veya mahkûmları buzlu suya daldırarak ne kadar süre hayatta kalabileceklerini ve Manş Denizi üzerinde vurulan Alman pilotlar tarafından giyilirse yaşamı uzatabilecek malzemeleri araştırmak gibi deneyler gerçekleştirildi. Bu kavramın öncüleri, Alman doktorların Herero ve Nama Soykırımı sırasında Namibya’daki savaş esirlerine uyguladığı tıbbi deneylerdi.
Nasyonal Sosyalizm’in unsurlarından olan ırksal hijyen kavramı, Alman tıp camiasının birincil felsefesi haline getirildi ve ilk olarak tıp mesleğindeki aktivist doktorlar, özellikle de psikiyatristler tarafından savunuldu. Bu kavram, Nazi'lerin 1933'te iktidara yükselişi sırasında ve sonrasında Gleichschaltung ("koordinasyon" veya "birleştirme") süreciyle kodlanmış ve kurumsallaştırılmıştır; bu süreçte tıp ve ruhsal hijyen (ruh sağlığı) mesleği, en üstte Nasyonal Sosyalist onaylı liderlik olmak üzere katı bir hiyerarşi içine sokulmuştur.
Nazizmin diğer ırklara yönelik tutumunun taslağı, Erwin Baur, Fritz Lenz ve Eugen Fischer tarafından yazılmış ve "İnsan Kalıtım Teorisi ve Irksal Hijyen" (1936) başlığı altında yayımlanmıştır.
İkinci Dünya Savaşı'ndan Sonra
değiştirİkinci Dünya Savaşı'ndan sonra "ırksal hijyen" fikri birçok kişi tarafından bilim dışı olduğu gerekçesiyle kınanmış olsa da öjeni destekçileri ve uygulayıcıları var olmaya devam etmiştir. 1945'ten sonra ki öjeni savunucuları arasında Julian Huxley ve Marie Stopes gibi isimler var olsa da genellikle teorilerinin ırksal yönlerini kaldırmış yahut önemsiz gibi göstermişlerdir.
Kaynakça
değiştir- ^ "The Biological State: Nazi Racial Hygiene, 1933–1939". encyclopedia.ushmm.org (İngilizce). 13 Haziran 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ağustos 2022.
- ^ Turda, Marius; Weindling, Paul (2007). Blood and Homeland": Eugenics and Racial Nationalism In Central and Southeast Europe, 1900–1940. Budapeşte: Central European University Press. s. 1.
- ^ Proctor, Robert N. (1982) "Nazi Doctors, Racial Medicine, and the Human Experimentation", in Annas, George J. and Grodin, Michael A. editors, The Nazi Doctors and the Nuremberg Code: Human Rights in Human Experimentation. New York: Oxford University Press. pp. 17–31.