Yeşil Ordu Cemiyeti

İslamcı Bolşevik siyasi-askeri örgüt

Yeşil Ordu Cemiyeti, 1920 yılında Anadolu'da kurulmuş siyasi-askeri örgüt.

Gizli bir dernek olmakla birlikte halk arasında yayılan söylentiler dolayısıyla oldukça ünlüdür. İttihat ve Terakki'nin pan-İslamizm (yayılmacı İslamcılık) kisvesi altında ya da onun yanı sıra I. Dünya Savaşı'nın başından beri gütmeye çalıştığı Turanist (yayılmacı Türkçülük) politikası için kurulduğu söylentileri dışında İslamiyetin kutsal rengi olan yeşili kullanması ve Sovyet devriminden sonra, eski Çarlık Rusya'sının çeşitli Müslüman uluslarındaki Bolşeviklerce simge olarak kullanılması İslamcılığına yorulmuştur.

Arka plan

değiştir

Yeşil Ordu Cemiyeti gerçekte 1920 Mayıs ayında ortaya çıkmıştır. O sıralar, İstanbul'un tutucu çevreleri Ulusal Kurtuluş Hareketi'ni bolşeviklikle suçlayarak "kâfir" saydırmaya çalışıyorlardı. Bu yüzden, Anadolu'da halk kitleleri ve özellikle askerler önünde temize çıkmak ve bolşevikliğin İslamlığın uygulamasından başka bir şey olmadığını söyleyerek, Sovyetlerle yapılması zorunlu işbirliğine elverişli bir ortam hazırlanması amacıyla, kurulmuştur. Bu cemiyetin genel merkez üyeleri: Şeyh Servet (Akdağ), Dr. Adnan (Adıvar), Hakkı Behiç Bayiç, Yunus Nadi gibi Kemalistlerdir. Yeşil Ordu Nizamnamesi İslami-Komünist renkteydi. Yeşil Ordu'nun asıl gücü Çerkes Ethem'in eline geçince Mustafa Kemal bu örgütü dağıtmaya çalışmış ama başarılı olamamıştır. Çerkes Ethem çevresindekilere kimi zaman komünizmin tek kurtuluş olduğunu söylüyor ve 1920 Ağustosu sonlarına doğru Eskişehir'de Arif Oruç tarafından kurulan Seyyare Yeni Dünya adlı günlük bir İslam-Bolşevik Gazetesi çıkarıyordu. Bu gazetenin logosunda "Dünyanın Fukara-i Kesibesi Birleşiniz" sözü Sovyet Müslümanlarından esinleniyordu.

Yargılama

değiştir

21 Mart 1921 'de gizli oturum yapan TBMM, Tokat milletvekili Nâzım Bey, Afyonkarahisar milletvekili Mehmet Şükrü Bey, Bursa milletvekili Şeyh Servet Efendi'nin dokunulmazlıklarını kaldırdı. Yargılanmak üzere Ankara İstiklâl Mahkemesi'ne verildiler. Muhakeme 9 Mayıs 1921'e kadar devam etti. Sonuçta Ethem ve kardeşleri için daha önce de verilen kararla, Tokat milletvekili Nâzım'ın tutuklandığı tarih olan 21 Nisan 1921'den ve Baytar Binbaşı Hacı oğlu Salih Efendinin 11 Kânun-u sâni 1921'den ve Matbuat Müdürlüğü memurlarından Ziynetuliah-ı Nuşirevan'm da 27 Kânun-u sâni 1921'den itibaren Ceza Kanunu'nun 46'ncı maddesi delâletiyle, Hıyanet-i Vataniye Kanunu'nun 12. maddesi mucibince on beşer sene küreğe konmalarına»[1] ve «diğer maznunlardan Bursa milletvekili Şeyh Servet Efendi ve Afyon milletvekili Şükrü Bey ile diğerlerinin mesuliyetsizliklerine, Yeni Dünya gazetesi başyazarı Arif Oruç'un da mevkuf kaldığı müddet kâfi görülerek tahliye ve millî amacın elde edilmesine kadar hükümetin uygun göreceği bir yerde ikamete me'mur edilmesine oybirliği ile karar verilmiştir.» Böylece tarihimizde, ilk defa solcu kuruluşlar hakkında mahkûmiyet kararı verilmiş oluyordu. Mahkeme Başkanı İhsan Bey 10 Mayıs 1921'de mahkemenin kararını TBMM'ne bildirdi. 12 Mayısta suçsuz bulunanların tekrar Meclise dönmelerine, suçlu görülen Nâzım Bey'in isminin üye defterinden silinmesine karar verildi. Kısa bir süre sonra 29 Eylül 1921'de Nâzım Bey ve arkadaşlarının (Salih, Ziynetullah, Abdülkadir, Hilmi, Ahmet, Behram, Lütfi, Mustafa Nuri ve Nizamettin Beyler) geri kalan cezaları affedilerek serbest bırakıldılar. Nâzım Bey ölünceye kadar emeklilik maaşı aldı.[2] Mete Tunçay, Nâzım Bey'in yanlışlık eseri mahkûm olduğunu iddia eder.[3] Ancak Nâzım Bey 155 sayılı kanunla affedilmiştir. Bu affın Sovyet yardımının sağlandığı bir dönemde yapılmış olması da ayrıca dikkate alınması gereken bir husustur. Yeşil Ordu Cemiyeti, Halk İştirakiyyun Fırkası ve Gizli Komünist Fırkası gibi iç içe girmiş sol örgütler de Tokat milletvekili Nâzım Bey ve arkadaşlarının şahsında mahkûm edilmişlerdi. Sol kuruluşların tasfiyesi Sovyetler Birliği'nin alınacağı bir durum yaratılmaması için yumuşak bir şekilde yapıldı. İdama mahkûm olanlar zaten daha önce askerî hareketle tasfiye edilmiş ve düşmana iltica ettikleri için gıyaben idama mahkûm olmuşlardı. Hapis cezasına çarpılanlar ise gizli çalışmada bulunmak ve hükûmeti devirmek suçlarından mahkûm olmuşlardı. Zaten 29 Eylül'de affedilmişlerdi.[2] Müdafaa-i Hukuk Grubu'nun kurulacağı günlerde yapılan bu temizlikle aşın uçlara gözdağı verilmiş oluyordu.[4]

Kaynakça

değiştir
Özel
  1. ^ Aybars 1975, s. 93.
  2. ^ a b Aybars 1975, s. 94.
  3. ^ Mete Tunçay, Mesaî, s. 24
  4. ^ Aybars 1975, s. 95.
Genel