Ustaclu Muhammed Han

Ustaclu Muhammed Han (ö. 1514), Türkmen komutan, Safevilerin Diyarbekir valisi. Şah İsmail'in Anadolu ve Mezopotamya'daki fetih ve genişlemelerinde kilit rol oynamıştır.[1] Şah İsmail, Dulkadiroğlu Alâüddevle Bey'in üzerine yürürken Diyarbekir Valisi Emir Bey şehri Şah'a teslim etti. Bunun üzerine Şah Diyabekir valiliğine Ustaclu Muhammed Han'ı getirdi.[2][3] Ustaclu Muhammed Han, Ulaş Bey'in kardeşi Mirza Bey'in oğlu ve Şah İsmail'in kız kardeşlerinden birisinin kocasıydı.[3][4] Adı bilinmeyen bir yazarın "Tarih-i Kızılbaşan" adlı eserinde kendisi hakkında kısa bilgi verilmektedir:

Ustaclu Muhammed Han
Diyarbakır Beylarbeyi
Görev süresi
1506-1514
Yerine geldiği II. Amir Han Musul
Yerine gelen Kara Han Ustaclu
Kişisel bilgiler
Doğum 14. yüzyıl
Ustaçlı, Akkoyunlu Devleti
Ölüm 23 Ağustos 1514
Çaldıran, Safevi Devleti
Ölüm nedeni Savaş
Evlilik(ler) Bikisi Hanım
Çocuk(lar) Kılıç Bey
Askerî hizmeti
Rütbesi General, Vali
Çatışma/savaşları Çaldıran Muharebesi

"Şah İsmail'in zührunun başlangıcında Erzincan yakınlarına yaptıkları göçle mutlu orduya katıldılar. Çok büyük emirleri var. Han Muhammed, yedi yıl boyunca Şah I. İsmail adına Diyarbakır'ın hakimiydi, küçük bir orduyla Zülgadr'ın ordularını defalarca mağlup etti."[5]

Muhammed Han Çaldıran savaşında öldürülmüştür.[6][7][8][5][9]

Muhammed Han Ustaclı, Mirza Bey Ustaclı'nın ailesinde doğmuştur. Kendisi dışında Ovlaş Bey Ustaclı, Evez Bey Ustaclı ve Kara Bey Ustaclı adında üç kardeşi vardı. O, Şah İsmail'in kız kardeşlerinden biriyle evlenmiştir.[10] Onun Şah İsmail'in dergahına katılması hakkında “Alemara-yi Safevi” eserinde kısa bilgi vardır:

“İsmail, azametli ecdadlarının ve kerametli şeyhlerin ruhlarından hayır dua dileyip, darülirşad Erdebil'den Karabağ'a yola çıktı. Orada Şam'dan, Diyarbakır'dan, Sivas'tan, Bayburt'tan ve o civardan üç-dört bin kişilik sufi ve inanç sahipleri ali tahtın eteğine geldiler. O cümleden Abdi Bey Şamlı 300 kişiyle ve Han Muhammed Ustaclı büyük bir toplulukla alemin penahı olan dergahın hizmetine hazır olup, hizmet gösterme saadetine eriştiler ve İsmail'in rızasını kazandılar.”[11]

İsmail Mahmudabad'da iken onu ve bir başka Ustaclı emiri Bakü Kalesi'ni almak ve oradaki Şirvanşah hazinesini ele geçirmek için gönderdi. O ayrıca İsmail Nahçıvan'a doğru hareket ederken bu yürüyüşte yer alan emirlerden biriydi. Muhammed Bey Ustaclı 1501 yılında Şerur Savaşı'nda ve Tebriz'in alınmasında Safevi ordusunun liderlerinden biriydi.[12]

En başından Şah İsmail'in yanında olan Muhammed Han, onun Şirvan seferinde de yer almıştı. Muhammed Han ayrıca Almakulağı Savaşı'nda Şah İsmail ordusunun kanatlarından birine liderlik ediyordu. Bu konuda Alemara-yi Şah İsmail eserinde yazılır:[13]

“Savaş meydanına yerleştiklerinde ise Şah İsmail merkezde karar kıldı. Sağ kanatta Abdal Bey Dede ve Abdi Bey Şamlı korçularla birlikte saf tuttular. Sol kanada ise Muhammed Han Ustaclı ve kardeşi Kara Han Ustaclı liderlik ediyorlardı.”[13]

1506 yılında İsmail, Dulkadiroğulları'ndan Alaüddevle ile çatışmalardan sonra Hoya dönmüş, Muhammed Han Ustaclı'yı Diyarbakır hakimi olarak atamıştır.[14][15][10] Böylece, “tüm Diyarbakır mülkü Azerbaycan memleketinin bir parçası haline geldi.”[16]

Doğu Anadolu ele geçirildikten sonra Muhammed Han Ustaclı'ya verilen Diyarbakır vilayeti, Safevi devletinin askeri-stratejik açıdan en önemli bölgelerinden biri haline geldi. "O, hem Safevi hakimiyetini tanımayan Akkoyunlu emirlerine, hem isyancı Kürt aşiretlerine, hem Zülkadir beyliğinin sürekli baskınlarına karşı mücadele ediyor, bazen de Osmanlı ve Memlük devletlerine karşı sınır çatışmalarına girmek zorunda kalıyordu."[17]

Diyarbakır Hakimi Olarak

değiştir

Şah İsmail, Diyarbakır, Musul ve Sincar’ı ele geçirdikten sonra Bağdat’ın kuzeyindeki Cizre vilayetini almak için oraya bir grup asker gönderdi. Cizre hakimi Emir Şeref, Emir Bedir’in oğluydu. Uzun süreli kuşatma sonuçsuz kaldı ve Kızılbaşlar başarılı olamadan geri döndüler. Bu nedenle Şah İsmail, Muhammed Han Ustaclı’yı ve onun komutasındaki Ustaclı birliğini yeniden Cizre’ye gönderdi. Ustaclılar, bahsi geçen bölgeyi ele geçirip talan ettiler. Şah İsmail Hoy’da iken, Emir Şerefeddin ve 11 kişilik Kürt emir ve hakimleri onun elini öpmek için Hoy’a geldiler. Şah İsmail, Muhammed Han Ustaclı’nın kışkırtmasıyla Emir Şerefeddin dahil 9 kişiyi hapse attırdı.[18]

Şah İsmail, kendi ordusuyla Hoy’a yöneldikten sonra Diyarbakır’ın yerel hakimleri ve onların taraftarları kendilerini daha güvende hissederek yeniden Kızılbaşlara itaatsizlik yoluna gittiler. Bu güçlerin başında, bir zamanlar Musul hakimi olmuş Emir Bey’in kardeşi Kaytmış Bey bulunuyordu. Kaytmış Bey, etrafına topladığı grupla Diyarbakır’ın Hamid olarak bilinen merkezi kısmını ele geçirdi ve Kızılbaşların yönetimine boyun eğmediğini ilan etti. Kaytmış Bey’in bu tür bir eyleme girişmesi, bölgedeki Kürt silahlı gruplarını da teşvik etti ve onlar da Muhammed Han Ustaclı’ya karşı silahlandılar. Muhammed Han da nihayetinde ordu birliğiyle Kaytmış Bey’in üzerine saldırdı ve taraflar arasında ciddi bir savaş yaşandı. Bu çatışma, İskender Bey Münşi’nin “Tarih-i Alemara-yi Abbasi” ve Hasan-ı Rumlu’nun “Ehsan-üt Tevarih” eserlerinde daha geniş şekilde tasvir edilmiştir. Münşi yazıyor: “...Han Muhammed Diyarbakır’a geldi. Gulabi Bey Musullu’nun oğlu Kaytmış Bey Hamid şehrindeydi. O, düşmanlık ederek, kaleyi kapatıp oraya girmesini engelledi. Han Muhammed çaresizlikten dışarıda kaldı. Etraftaki Kürtler Kızılbaş ordusuna çok sayıda baskın yaptılar. Han Muhammed Kürtlerin üzerine gitti. Onlar arasında büyük bir savaş oldu. Kürtlerden yedi bin kişi öldürüldü. Han Muhammed Kürtlerle savaştan galip ve muzaffer şekilde döndü. Kaytmış Bey ona karşı koyamayarak, kendi adamını Alaüddevle Zulkadar’ın yanına gönderdi ve ondan yardım istedi, karşılığında şehri ona vereceğine söz verdi. Alaüddevle’nin durumunda mağlubiyet açık olmasına rağmen, Kaytmış Bey’in isteği üzerine Hamid şehrini almak arzusu ile o kışta bir kez daha savaşçı bir ordu toplayarak, oğulları Sarı Kaplan adıyla ünlü Kasım Bey ve Erdüvane Bey’in komutasında on bin kişiyi Diyarbakır’a, Han Muhammed’e karşı gönderdi. Muhammed Han Ustaclu ordusunun sayıca az olmasına rağmen, şahın talihine güvenerek, Ustaclu boyu ile birlikte o yıldız gibi sayısız ordunun karşısında savaş düzeni aldı. Han Muhammed, kudretli devletin başarılı talihinin gücü ile başarı ve zafer kazandı.”[19]

Rumlu yazıyor ki, bu savaşta yiğitlikle ve korkusuzlukla Alaüddevle’nin diğer çocuklarından ayrılan Sarı Kaplan ve kardeşi Erdivane Bey birçok adamla birlikte tutsak edilip öldürüldüler. "Sarı Kaplan üç yüz Zülkadirli ile attan inmişti, fakat savaşa devam ediyordu. Han Mehmed onu tanıyıp ordusuna onu tutup yanına getirmelerini emretti. Erdivane Bey de esir alındı. Bu savaşta Zülkadirli halkından yedi yüz kişi ad-sahibi ve otuz kişi bayrak (alem) sahibi emir öldürüldü. Sarı Kaplan, Han Mehmed’in yanına vardığında onun eteğine düşüp kendisinden sağ salim İskender şanlı hakanın huzuruna gönderilmesini istedi. Ama o, bu isteği kabul etmedi. Sonunda Han Muhammed bazı kişilerin kışkırtması ile Sarı Kaplan’ı da Erdivane Bey ile birlikte öldürüp başlarını yüce dergaha gönderdi. Kasid Hoy kışlağında kendisini hükümdar ordusuna ulaştırdı ve durumu muradına ermiş hükümdarın huzurunda arz edip, ödüllere boğularak Diyarbakır’a doğru geri döndü ve şahın ona gösterdiği büyük iltifatı bildirdi."[20]

Han Mehmed zafer kazandıktan sonra Kayıtmış Bey’in üzerine yürüdü. Kayıtmış Bey şehrin kapılarını kapalı tutmak istese de buna muvaffak olamadı. Hamid şehrinin halkı ondan yüz çevirerek şehrin kapılarını açıp gazileri içeri aldılar. Bu olaydan sonra Han Mehmed Diyarbakır’da bağımsız egemenlik sürmeye başladı.[20][21][22] Alaüddevle çocuklarının öldürüldüğünü öğrenince dağınık ordusunu tekrar toplayarak diğer oğulları Kör Şahruh ve Ahmed Bey’i 15 bin süvari ile Han Mehmed’in üzerine gönderdi. Han Mehmed yeniden şehrin savunmasına geçti ve Zülkadirli ordusuyla yeni bir savaşa girdi. Bu savaşta Han Mehmed’in ordusu 3 bin kişiden oluşuyordu. Han Mehmed savaşta galip geldi ve Alaüddevle’nin diğer oğulları Kör Şahruh ve Ahmed Bey öldürüldü.[19]

“Alamara-yi Şah İsmail” eserinin yazarı diyor ki, itaat etmeyen bazı eski Akkoyunlu emirlerine karşı aktif mücadele eden Mehmed Han Ustaclı, Kürtlerin Mahmudi tayfasının başı İskender’in isyanını da bastırdı ve onun 7 bin kişilik ordusunu darmadağın etti. Genel olarak, Mehmed Han’ın Doğu Anadolu’da aldığı önlemler, o bölgede Safevi egemenliğinin geçici de olsa pekişmesine sebep oldu. O, cesur bir savaşçı ve yetenekli bir komutan olmasına rağmen, becerikli bir siyasetçi değildi. Bölgeye hakim tayin edildiğinden beri sadece kılıcının gücüyle hükmetmeye çalıştı ve karşısına çıkan herkesle savaştı.[23]

Sultan Selim'le yaşanan çatışmalardaki rolü

değiştir

Tarih araştırmalarında Osmanlı-Safevi savaşının nedenleri tartışılırken Diyarbakır hükümdarı Muhammed Han Ustaclu'nun kışkırtmasından bahsedilir. Muhammed Han Ustaclu, Şah İsmail'in mektubunu aldıktan sonra kendi elçilerini Sultan Bayezid'e göndermiştir. Kaynaklar bu mektubun oldukça kışkırtıcı olduğunu ve Osmanlı Sultanına karşı saygısızlık içerdiğini belirtmektedir. Sultan Bayezid mektuba ihtiyatlı bir tepki gösterdi, ancak Sultan Selim mektupla ilgili öfkesini göstermekte tereddüt etmedi. Muhammed Han Ustaclu da Sultan Selim'e mektuplar gönderdi. Muhammed Han Ustaclu'nun bir mektubun yanı sıra kendisine bir kılıç ve kadın kıyafetleri göndermesi Selim'in öfkesini daha da artırdı.[18] Bununla ilgili olarak "Ahsan al-Tavarikh" bilgiler vermektedir:

Kaynaklara göre, onun eylemleri Safevi tarihçileri tarafından da eleştirilmiştir. Muhammed Han'ın gönderdiği mektupların nedeni, Sultan Selim'in Safevi devletinin batı sınırı boyunca uzanan topraklara yaptığı akınlardı. O dönemde Sultan Selim Trabzon'un hükümdarıydı. "Alamara-yi Şah İsmail" kitabının yazarı Selim'i sert ve acımasız bir karakter olarak tanımlar. 1507-1508 yılları arasında Doğu Anadolu'daki bazı bölgelerin Safevi devletiyle birleşmesi ve Safevi valisi Mehmed Han Ustaclı tarafından yönetilen Diyarbakır beylerbeyliğinin Osmanlı Trabzon vilayetine yakınlığı Selim'i özellikle rahatsız etmiştir. Şah İsmail'in Alaeddin'e karşı seferi sırasında bile Selim bir mektubunda babası Bayezid'in ihmalini şiddetle eleştirerek şöyle diyordu: 'Bir sufinin oğlu ortaya çıktı, ata binip Kayseriyye'ye kadar geliyor ve biz sadece durup seyrediyoruz! Padişahlığın şerefi ve haysiyeti nerede? Gururunuz nerede? Bir krallık böyle olamaz! Onların haklarını ellerinden almalıyız. "Alamara "ya göre, Muhammed Han Ustaclı Diyarbakır bölgesini tamamen ele geçirdikten sonra, Selim defalarca babası Bayezid'den Diyarbakır'a saldırmak için izin istedi, ancak ret cevabı aldı.[25] Yine de Selim, Safevilere karşı bağımsız bir politika izledi. 1508'de Alaeddin'in oğullarına mektuplar yazarak onları Doğu Anadolu'daki Safevi topraklarına saldırmaya teşvik etti. Yazarımızın yorumuna göre, 'Kızılbaşların durumunu ele alan Sultan Selim, Alaeddin'i ortadan kaldırırlarsa tüm Rum'u fethedeceklerinden korkuyordu. Muhammed Han Ustaclı Zülkadirlilere karşı peş peşe gelen zaferlerden sonra Selim onlardan umudunu kesmiş ve kendisi harekete geçmeye karar vermiştir. "Alamara "ya göre, 1508 ile 1512 yılları arasında Selim, Kızılbaşlarla birkaç kez sınır anlaşmazlığına düştü. Osmanlı'nın Erzincan valisi Osman Paşa'ya bir mektup yazarak Safevi kontrolündeki toprakları işgal etmesi talimatını verdi. Ancak Osman Paşa'nın 12.000 kişilik ordusunun hareketleri Safevi casusları tarafından yakından izleniyordu. Osmanlı ordugâhı, geceleyin dağın arkasına gizlenen Ahmed Sultan Kaçar liderliğindeki Kızılbaş kuvvetlerinin ani saldırısına uğradı. Sonuç olarak Osman Paşa öldürüldü, ağır kayıplar verdi ve birliklerinin yarısını kaybetti. 'Rum ordusunun' kalıntıları kendi topraklarına çekilirken, Kızılbaşlar Osmanlıların 'çadırlarına, mallarına ve eşyalarına' el koyarak öldürülen 'Rumların' kellelerini Muhammed Han Ustaclı'ya gönderdiler.[26] Selim buna, Karahamid Kalesi valisi olan kardeşine 10-12.000 kişilik bir ordu vererek ve Erzincan'da Sultan Selim'e ait topraklara yıkıcı bir baskın düzenleyerek bölgeyi yeniden inşa etmeyi imkânsız hale getirmesi talimatını vererek karşılık verdi. Kızılbaşlar 15 günlük bir operasyonun ardından önemli ganimetlerle geri döndüler.[27]

Çaldıran Savaşı'na katılması

değiştir

Akkoyunlu Murad Bey ve Sultan Selim büyük bir orduyla Safevilere karşı sefere çıktıklarında Muhammed Han Ustaclı'nın Diyarbakır'ı terk ederek Şah İsmail'in kuvvetlerine katıldığı haberini alırlar. Bu nedenle önce Diyarbakır'a saldırdılar. Hareketine devam eden Sultan Selim, 13 Temmuz 1514'te Osmanlı-Safevi sınırını belirleyen Çaysuyu Nehri'ni geçerek Safevi topraklarına girdi. Osmanlı ordusu yol boyunca harabeye dönmüş köylerle karşılaştı. Tarihçilere göre, Şah İsmail'in emri ve eyalet yöneticilerinin desteğiyle Muhammed Han Ustaclu, Fırat Nehri'nin doğu kıyısı boyunca Tebriz'e kadar tüm köyleri, şehirleri, ekili alanları ve köprüleri yok etmişti. Bu bölgelerin sakinleri de başka şehir ve köylere göç ettirilmişti.

Çaldıran Savaşı'ndan önce Diyabakır hükümdarı Muhammed Han, Şah İsmail'den askerleriyle birlikte Azerbaycan'a gelmesini emreden bir mektup aldı. Böylece Muhammed Han Ustaclı, bir müfreze askerle Tebriz'e giderek Çaldıran ordugâhında kendi mevzisini güvence altına alır.

Bican tarafından kaleme alınan "Cihangüşai-ye Kağan" adlı kitap, Çaldıran Savaşı'ndan önce yapılan bir savaş meclisi toplantısı hakkında bilgiler içermektedir. Bu eserde, Osmanlı ordusunun taktikleri ilk olarak Muhammed Han'a atfedilir ve o da savaş arabaları, toplar ve silahşörlerden oluşan stratejilerini açıklar. Nur Ali Halife ve diğer komutanlar zafer için Osmanlılara sürpriz bir saldırı yapılmasını önermişlerdir. Ancak Durmuş Han bu fikre şiddetle karşı çıkarak, "Sizin otoriteniz sadece Diyarbakır'da geçerlidir" dedi. Rumlu şöyle yazıyor:

"Bilinmeyen Öyküler" adlı eserde anlatı biraz daha farklıdır. Bu anlatıda ana tartışma, şimdi ya da sonra saldırmaktan ziyade, geri çekilmek ya da saldırmak etrafında dönmektedir. Chester Beatty Kütüphanesi'nde muhafaza edilen el yazmasında bu toplantının tasviri kısadır. Bazılarının geri çekilmeyi önerdiği, Durmuş Han Şamlu'nun da buna karşılık 'Sezar kim ki ondan korkup kaçalım? Tanrı'nın kime zafer bahşedeceğini görmek için savaşacağız! "Alamara-yi Safevi "nin daha sonraki elyazmalarında bu tartışmalar biraz farklı bir şekilde sunulur. Burada ilk konuşan Muhammed Han'dır, ancak bu anlatımda Osmanlı askeri taktiklerini tartışmaz. Sadece düşmanın çok sayıda savaşçısı olduğunu, yeterli sayıda Kızılbaş'ın toplanmadığını ve sadece 18.000 savaşçı olduğunu belirtir.[29]

Narkaş Dağı'na 70.000 savaşçı toplamak için iki aylık bir geri çekilme önerir. Teklifi Şah İsmail tarafından reddedilir.

"Alamara-yi Şah İsmail" kitabının yazarı, Muhammed Han Ustaclu'nun savaştan önceki önerisi hakkında yazar. Ona göre operasyonlar üç şekilde gelişebilirdi:[30]

  1. Şah'ın ordusu dağlara çekilmeli ve iki ay boyunca Kızılbaş kuvvetlerinin ülkenin dört bir yanından gelmesini beklemelidir. Bu süre zarfında Osmanlı ordusu muhtemelen Azerbaycan'a ilerleyecek ve Tebriz'i ele geçirecekti. Ancak yaklaşan soğuk hava ve ordusunun ikmalinin zorluğu göz önüne alındığında Sultan Selim Azerbaycan'da kalamayacak ve hızla Rum'a dönecektir.[30]
  1. Kızılbaş komutanlığının açık savaştan kaçındığını gören Sultan Selim, ordusunun Azerbaycan'da zorluklarla karşılaşacağından korkarak Tebriz'e ilerlemeyi yeniden düşünecek ve acilen Rum'a dönecektir.[30]
  1. Selim gitmeyip kışı Tebriz veya Azerbaycan'da geçirmeye karar verirse, o zamana kadar ülkenin dört bir yanından Kızılbaş komutanlar gelmiş olacak ve Şah'ın sancakları altında 70.000 kişilik bir ordu toplayarak Kızılbaşlar ile Osmanlılar arasında sayısal bir eşitlik yaratacaktı.[30]

Ancak Durmuş Han bu öneriyi kabul etmedi ve onu korkaklıkla suçladı.[30]

Ölümü

değiştir

İskender Bey Münşi'nin "Tarikh-i Alam-Ara-yi Abbasi" adlı eserinde Muhammed Han Ustaclu'nun Safevi ordusunun savaş düzenindeki konumuna ilişkin şu notlar yer almaktadır: "Şanlı han Süleyman, Diyarbakır'dan iyi hazırlanmış bir orduyla gelen Han Muhammed'i muzaffer ordunun çarkçısı olarak atadı."[31]

Çaldıran Savaşı ile ilgili anlatılan hikâyelerden birinde, Sultan Selim ve Şah İsmail savaşırken, Malkoçoğlu'nun savaşı kenardan izlediği ve Şah'a karşı ateşli silah kullanmayacağına dair söz verdiği söylenir. Ancak Şah İsmail, Malkoçoğlu'nu ikiye bölüp öldürdükten sonra Kızılbaşlar canlandı ve Osmanlı ordusunu dağıtmaya başladı. Bu manzara karşısında dehşete düşen Selim'in veziri, "Osman'ın evi yıkılıyor" diye haykırdı ve Selim'i top ateşi emri vermeye çağırdı. Kurnaz vezir, böyle bir yemin etmediğini ve ateş açmakta özgür olduğunu açıkça belirttiğini kaydetti. Sultan, "Siz en iyisini bilirsiniz," dedi ve katliam başladı:[32]

Daha sonra vezir topların ateşlenmesi emrini verdi ve yirmi bin Osmanlı ve yedi bin Kızılbaş pamuk gibi kesildi. Han Muhammed, toplar ateşlendiğinde Keysere'ye saldırmak için bin adamıyla henüz gelmişti; o ve üç yüz kişi vuruldu ve öldü.

Muhammed Han Ustaclu'nun şehadeti "Tarikh-i Alam-Ara-yi Abbasi "de şu şekilde anlatılır: "Kızılbaş ordusunun en cesurları arabalara yaklaşarak arabaların arkasındaki üç yüz yeniçeriyi kılıç darbeleriyle doğradılar. Yeniçeriler ve topçular savaş alevlerini yoğunlaştırmakla meşguldüler. Top, tüfek ve silah seslerinden çıkan aşırı duman nedeniyle aydınlık dünya karanlığa gömüldü. Kızılbaş ordusunun cesur savaşçılarından birçoğu korkusuzca ve dehşete kapılmadan kendilerini ateş denizine attılar, top ateşinden can verdiler ve hayatları söndü. Çarkçı Han Muhammed Ustaclu top ateşiyle vuruldu ve Ustaclu aşiretinden bir grupla birlikte bu çatışmada can verdi."[33][9]

Han Muhammed Bey, Mir Ziyaeddin Bey Süleymani'nin kızı Bikisi ile evlendi. Kılıç Bey adında bir oğlu vardı.[7][8]

Kaynakça

değiştir
  1. ^ Floor & Herzig 2012, s. 64.
  2. ^ Nejat Göyünç, TDV İslâm Ansiklopedisi, cilt:09; sayfa:466
  3. ^ a b Floor & Herzig 2012, s. 55.
  4. ^ Floor 2008, s. 290.
  5. ^ a b Məhəmmədi 1993, s. 15.
  6. ^ Floor və Herzig 2012, s. 64.
  7. ^ a b Çingizoğlu 2008.
  8. ^ a b Çingizoğlu 2011.
  9. ^ a b Savory 2007, s. 42.
  10. ^ a b Floor və Herzig 2012, s. 55.
  11. ^ Süleymanov 2018, s. 134.
  12. ^ Cavanşir 2007, s. 448.
  13. ^ a b Musalı 2011, s. 145.
  14. ^ Floor 2008, s. 168, 180, 209.
  15. ^ Rumlu 2017, s. 395.
  16. ^ Musalı 2011, s. 169.
  17. ^ Musalı 2011, s. 170.
  18. ^ a b Cavanşir 2007, s. 450.
  19. ^ a b Süleymanov 2018, s. 246.
  20. ^ a b Rumlu 2017, s. 396.
  21. ^ Bayramlı 2015, s. 32.
  22. ^ Cavanşir 2007, s. 449.
  23. ^ Musalı 2011, s. 171.
  24. ^ Rumlu 2017, s. 423.
  25. ^ Musalı 2011, s. 250.
  26. ^ Musalı 2011, s. 251.
  27. ^ Musalı 2011, s. 252.
  28. ^ Rumlu 2017, s. 424.
  29. ^ Wood 2017, s. 88-89.
  30. ^ a b c d e Musalı 2011, s. 255.
  31. ^ Münşi 2009, s. 95.
  32. ^ Wood 2017, s. 94.
  33. ^ Münşi 2009, s. 96.
  • Rumlu, Həsən bəy (2017). Əhsənüt-təvarix (Azerice). Bakı: Uzanlar. ISBN 978-605-030-641-5. 
  • Bayramlı, Zabil Həsrət oğlu (2015). AZƏRBAYCAN SƏFƏVİ DÖVLƏTİNİN QURULUŞU VƏ İDARƏ OLUNMASINDA TÜRK QIZILBAŞ ƏYANLARININ ROLU (Azerice). Bakı: «AVROPA» nəşriyyatı. 
  • Münşi, İsgəndər bəy (2009). Tarix-i Aləmara-yi Abbasi (Abbasın dünyanı bəzəyən tarixi) (PDF) (Azerice). I. Bakı: «Təhsil» nəşriyyatı. 
  • Cavanşir, Babək (2007). İRAN’DAKİ TÜRK BOYLARI ve BOY MENSUBU KİŞİLER (SAFEVÎ DÖNEMİ – I. ŞAH TAHMASB HÂKİMİYETİNİN SONUNA KADAR / 1576). İstanbul: T.C. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Ortaçağ Tarihi Programı. 
  • Məhəmmədi, M.Ə (1993). Tarix-i Qızılbaşan. Bakı: Azərbaycan nəşriyyatı. 
  • Musalı, Namiq (2011). I ŞAH İSMAYILIN HAKİMİYYƏTİ (“TARİX-İ ALƏMARA-Yİ ŞAH İSMAYIL” ƏSƏRİ ƏSASINDA) (Azerice). Bakı: Nurlan. 
  • Mehman Süleymanov (2018). Şah İsmayıl Səfəvi. Bakı: Elm və təhsil. ISBN 978-9952-8176-9-0. 
  • Şirazi, Xacə Zeynalabidin Əli Əbdi bəy (1996). TƏKMİLƏTÜL-ƏXBAR (PDF) (Azerice). Bakı: Elm. ISBN 5-8066-0436-5. 
  • Ənvər Çingizoğlu (2008). Qaradağlılar. Bakı.