Dil Devrimi

Türkçenin, Arapça ve Farsça kökenli sözcük ve dil bilgisi kurallarından arındırılması hareketi

Dil Devrimi, Türkçe yazı dilinin Arapça, Farsça ve Fransızca gibi dillerden alınan alıntı sözcük ve kurallardan arındırılıp konuşma diline yaklaştırılmasını amaçlayan ve 12 Temmuz 1932 tarihinde Cumhurbaşkanı Atatürk öncülüğünde Türk Dil Kurumu aracılığıyla başlatılan devrimdir.

Dil Devrimi, 1932-1938 yıllarındaki en köklü değişim döneminden sonra değişen hız ile yoğunluk düzeylerinde 1970'lere kadar sürmüştür. Eski Türk Dil Kurumunun kapatıldığı 1982 yılı, Dil Devrimi'nin bitiş tarihi olarak görülür.

Dil Devrimi, 1928'de gerçekleştirilen Harf Devrimi ile birlikte, Türkçenin 20. yüzyılda geçirdiği büyük yapısal değişikliğin iki temel taşından biridir.

Tarihçe

değiştir

Osmanlı dönemi

değiştir

Türkler, Arapça ile Farsça konuşan uluslar ile ilişkiye girdiklerinde kendi dillerinde bulunmayan sözcükleri almışlardı. Ancak bulunmayan sözcüklerin yanında Türkçe sözcükler de zaman içinde işlerliğini yitirmiş, yerlerini Arapça ile Farsça sözcüklere bırakmıştı. Örnek olarak, Türkçede "ateş" anlamındaki od sözcüğü yerini Farsça ateş sözcüğüne bırakmıştı. Yalnızca sözcükler değil bütün iki dilden de tümlemeler ile birtakım yapılarla bunun yanında dil bilgisi kuralları da alınmıştı. Ancak kökünden dilin yüreğinde yine Türkçe çekimler ile dil bilgisi kuralları kullanılıyordu. Osmanlı Devleti, Bâb-ı Âlî'den yönetiliyordu. Arapça kapı anlamındaki "bâb" ile Farsça tümlemesi Farsça yüce anlamındaki âlî ile birleşmişti, sonuçta Osmanlıca yeni bir sözcük türemişti. Bu tür bir Osmanlıca'yı ne Türkçe konuşan ne de Arapça ile Farsça konuşan kişiler ne de öbürleri anlayabiliyordu. Yalnızca eğitimli kesim, yazarlar, ozanlar ile ülke basamaklarındakiler bu dili kullanıyordu. Yazı dili ile konuşma dili arasında bir uçurum vardı. Öyle ki gazeteleri geniş kesimlerce anlaşılmadığı için satılmayan gazeteciler gazetelerinde kullandıkları dili yalınlaştırmanın yollarını arıyorlardı. Mesela doğal bilimler anlamındaki Arapça Ulûm-i Tabiiyye tümlemesi yerine Tabii İlimler demenin daha anlaşılır olduğunu buldular ve yazılarında bu tür yalınlaştırmalara vardılar.[1]

Yazı dilinin karmaşık Arapça ile Farsça deyimlerden arındırılarak konuşulan Türkçeye yaklaştırılması konusu, Tanzimat'tan beri Türk yazarlarını ilgilendirdi. Şinasi (1824-1871) ile Namık Kemal (1840-1888) ile başlayan yalınlaştırma eğilimi, Ahmet Mithat Efendi (1844-1912) ile büyük bir aşama kaydetti ve İkinci Meşrutiyet yıllarında Ömer Seyfettin, Mehmet Emin Yurdakul (1868-1944) gibi yazarlarla doruğa çıktı.

1910'lu yıllar, Türk Ocağı ile İttihat ve Terakki Cemiyeti gibi kuruluşlar içerisinde, Türkçü ile Turancı görüşlerin yükselişine tanık oldu. Bu dönemde yalınlaştırmacı görüşe bazı yeni düşünceler katılmaya başladı. Bunlar arasında en etkili olanı, İstanbul konuşma Türkçesinden başka Türk lehçelerinden, özellikle de Orta Asya'nın eski yazı dillerinden sözcükler alma görüşüydü. Fransız Doğu bilimci Pavet de Courteille'in 1870'te yayımlanan Çağatayca Sözlüğü, 1896'da çözülüp yayımlanan Orhun Yazıtları, 1917'de basılan Dîvânu Lugâti't-Türk bu yaklaşıma varsıl gereç sağladı.

Var olan Türkçe köklerden yeni kavramları karşılayacak sözcükler türetme eğilimi de 1914 dolaylarında duyumsanmaya başladı.

Cumhuriyet dönemi

değiştir
 
Atatürk'ün 1930'da bir konuşmasındaki "Millî his ve dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması millî hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır." söylevinin son cümlesinin kendi el yazısıyla yazılmış hâli.

Dil yenileşmesi görüşleri Kurtuluş Savaşı dönemi ile Cumhuriyet'in ilk yıllarında geriye çekildi. Atatürk'ün 1931'den önce bu konuda tüm bir durumu görülmez. 1932 yılında ise Türk Dil Kurumunun açılması ile Dil Devrimi hız kazanır. Türk Dil Kurumunun açılışından sonra 1932 yılında meclis açılış konuşmasında "Ulusal kültürün bütün çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyeti'nin temel dileği olarak sağlayacağız. Türk dilinin, kendi benliğine, gerçeğindeki güzellik ile baylığına kavuşması için, bütün ülke örgütümüzün, temkinli, ilgili olmasını isteriz."[2] sözleri ile Dil Devrimi'ne temkin çekmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk'ün en başta gelen ilgi alanlarından biri tarih öbürü ise dildi. Türk dilindeki sorunu pek çok aydın gibi o da görüyordu. 1932 yılında "Türk Dili Tetkik Cemiyetini" kurdu. Bu dernek kapsamında birçok alt kurullar kurulup sanki "askerî" bir düzenleme ile bu işin değişik alanlarını yönetmeye atanmışlardır (dilbilim, kökenbilim, dilbilgisi, terimbilim, sözlükbilim...).[3] Bu derneğin görevlerinden biri de dildeki sözcükleri araştırmak ile yabancı sözcüklerin yerine Türkçelerini bulmaktı. Her ilde valilerin başkanlığında sözcük tarama işleri başlatıldı. Bir yıl içinde 35,000 yeni sözcük haznesi kaynağı oluştu. Bilim insanları da bu sırada 150 eski yapıtı araştırmış ve o güne değin Türkçede hiç kullanılmayan sözcükleri toplamıştı. 1934 yılında bulunan 90,000 sözcük tarama sözlüğünde toplanarak yayınlandı. Arapça kökenli "kalem" sözcüğü yerine yerel şivelerde kullanılan değişik öneriler gelmişti (yağuş, yazgaç, çizgiç, kavrı, kamış, yuvuş,...). "akıl" sözcüğü için 26, "Hediye" sözcüğü için ise 77 ayrı öneri gelmişti. Sonunda "hediye" sözcüğü yerine Türkçe kökenli armağan sözcüğü seçildi.[1]

Ancak bu "dili yabancı sözcüklerden arıtma" işlemi yalnızca Doğu kökenli dillerden gelen sözcükleri etkilerken (Arapça, Farsça...) özdeş düzeyde yabancı Batı kökenli sözcükler bu işlemden ayrı tutuldular. Üstelik birçok sözcük, atılanların yerini doldurmak için Türkçeye Batı dillerinden eklendi.[4]

1929 yılında başlatılan "Dil Encümeni" çalışmaları 1932 yılında Atatürk'ün kurduğu "Türk Dilini Tetkik Cemiyeti"nin kurulması ile sonuçlandı. Bu derneğin iki temel amacı olacaktı. Birincisi Türk dilinin yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarılarak özüne dönmesini sağlayarak konuşma dili ile yazı dili arasındaki ayrımı ortadan kaldırmak ve yalnızca eğitimli kesimin değil yurttaşların tümünün kendi konuştuğu dil ile yazabilmesini ve okuyabilmesini sağlamaktı. Bunun için Arapça ile Farsçadan zamanla Türkçeye yerleşmiş, Türkçeye yabancı dil bilgisi kuralları ile yapıların kullanımdan kaldırılarak yerine doğru Türkçelerinin konması sağlanacaktı. Yerel ağızlardan taramalar yapılarak terim birikimi alana getirilecekti. İkinci amacı ise ölü dillerin karşılaştırmalarının yapılıp ortaya çıkarılmasıydı.

Türkçenin sözcük varlığındaki yalınlaştırmalar zamanla Türkçeleşmiş ve yazınsal yapıtlarda kullanılan yabancı kökenli sözcüklerin arıtılarak yerlerine kimi kez Türkçe dil kurallarına bile uymayan koşullama sözcüklerle değiştirilmeye çalışılması dilin kültürel ile tarihsel kaynaklardan kopması tehlikesini doğurdu.

Atatürk'ün Geometri kitabı

değiştir

Agop Dilaçar, Atatürk'ün Geometri kitabının 1971 baskısına yazdığı ön sözde, kitabın yazılış öyküsünü anlatır. 1936 yılının güzünde Atatürk, Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman ile Agop Dilaçar'ı Beyoğlu'ndaki Haşet kitabevine gönderir ve Fransızca geometri kitaplarını aldırır. 1936 yılının kışında Atatürk kitap üzerinde çalışır ve 44 yapraklık, içinde geometri terimlerinin Türkçeleştirildiği bir kitap ortaya çıkar. Kitabın yazarının Atatürk olduğu kitapta belirtilmez, yalnızca kapağında geometri öğretenlerle, bu konuda kitap yazacaklara kılavuz olarak Kültür Bakanlığı'nca neşredilmiştir biçiminde bir not düşülür.[5]

Osmanlı döneminde okullarda okutulan geometri kitaplarındaki terimler, halkın günlük dilinden uzak, anlaşılmaz bir durumdaydı. Üçgene müselles, alan için Mesaha-i sathiye, dik açı yerine zaviye-i kaime, yükseklik yerine kaide irtifaı deniliyordu. Üçgenin alanını tanımlamak için üçgenin alanı taban uzunluğu ile yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir tanımı yerine, bir müsellesin mesaha-i sathiyesi, kaidesinin irtifaına hâsıl-ı zarbinin nıfsına müsavidir deniliyordu.[1]

Atatürk'un türettiği terimler, bugün de Türkçe müfredatta değişmeden kullanılan boyut, uzay, yüzey, düzey, kesek, kesit, teğet, açı, açıortay, içters açı, dışters açı, eğik, kırık, yatay, düşey, dikey, yöndeş, konum, üçgen, dörtgen, beşgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, paralelkenar, yanal, yamuk, artı, eksi, çarpı, bölü, eşit, toplam, orantı, türev, varsayı, gerekçe gibi sözcüklerdir.[5]

Ayrıca bakınız

değiştir

Kaynakça

değiştir
  1. ^ a b c Geoffrey Lewis, the Turkish Language Reform: A Catastrophic Success, 2002, Oxford University Press
  2. ^ "Arşivlenmiş kopya". 15 Kasım 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Ocak 2008. 
  3. ^ Bernard Lewis - The emergence of modern Turkey  Royal Institute of International Affairs London 1961 sayfa 433 (Religion and Culture) " The work was planned like a military operation, and a series of committees appointed to organize and direct the assault on the various sectors—linguistics, etymology, grammar, terminology, lexicography, and the like. "
  4. ^ Bernard Lewis - The emergence of modern Turkey  Royal Institute of International Affairs London 1961 sayfa 434 (Religion and Culture) "It is significant that the hue and cry after alien words affected only Arabic and Persian—the Islamic. Oriental languages. Words of European origin, equally alien, were exempt, and a number of new ones were even imported, to fill the gaps left by the departed."
  5. ^ a b "Atatürk'ün geometri kitabı". 23 Şubat 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Kasım 2009. 

Konuyla ilgili yayınlar

değiştir

Dış bağlantılar

değiştir