Abdülhak Hamit Tarhan
Abdülhak Hamit Tarhan (Osmanlıca: عبد الحق حامد; 2 Ocak 1852, Beşiktaş - 12 Nisan 1937, İstanbul), Türk şair, oyun yazarı ve diplomat.
Abdülhak Hamit Tarhan | |
---|---|
Doğum | 2 Ocak 1852 Bebek, Beşiktaş, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu |
Ölüm | 12 Nisan 1937 (85 yaşında) Beşiktaş, İstanbul, Türkiye |
Defin yeri | Zincirlikuyu Mezarlığı, İstanbul |
Meslek | Şair, oyun yazarı |
Evlilik | Nelly Tarhan |
Ebeveyn(ler) | Hayrullah Efendi (Babası) Münteha Hanım (Annesi) |
Akraba(lar) | Abdülhâlik Nasuhi Bey (Abisi) Abdülhak Mihrünnisâ Hanım (Kardeşi) |
Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde ve Cumhuriyet Türkiye'sinin ilk yıllarında eserler vermiş, modern edebiyatın doğuşunda etkin bir isimdir.
Köklü ve eski bir ulema ailesinin ferdi olarak 2 Ocak 1852 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Hayatının her döneminde yüksek mevkilerde bulunarak, dünyanın birçok yerini görme fırsatı yakaladı ve çağının büyük ve güçlü bir sanatçısı sayılmıştır. Tanzimatı, Birinci ve İkinci Meşrutiyetleri ve Cumhuriyeti gören; bu devirlerdeki Tanzimat, Edebiyat-ı Cedide, Millî Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarını yakından tanıyan sanatçı, Türk edebiyatında "Şair'i Azam" (Büyük Şair) sıfatı ile anılır (Bu sıfatı ilk kez Süleyman Nazif kullandı). Uzun seneler diplomat olarak hem doğu hem de batı ülkelerinde bulunması nedeniyle iki edebiyatı da tanımış; Türk şiirine batıdan yeni konular, serbest düşünce ve şekiller getirirken; batı yazarlarından etkilenerek yazdığı oyunlarla Türk tiyatrosuna felsefi düşünceyi sokmuştur. Türk edebiyatının en büyük eserlerinden birisi kabul edilen Makber'in şairidir. TBMM III., IV. ve V. dönemlerde İstanbul Milletvekili olarak görev yapmıştır.
Hayatı
değiştirAilesi ve Eğitimi
değiştir2 Ocak 1852'de İstanbul’da Bebek'teki Hekimbaşı Yalısı’nda köklü ve eski bir ulema ailesinin ferdi olarak dünyaya geldi. Babası, tarihçi ve diplomat Müverrih Hayrullah Efendi, annesi Kafkasya’dan kaçırılmış bir cariye olan Münteha Hanım’dır.[1] Ailenin dört çocuğundan üçüncüsüdür (Diğerleri sırasıyla Fatma Fahrünnisâ Hanım, Abdülhâlik Nasuhi Bey ve Mihrinnisâ Hanım’dır).
Bebek Köşk Kapısı’ndaki Mahalle Mektebi’nin ardından bir süre Rumelihisarı Rüştiyesi’ne devam etti, daha sonra evde özel dersler alarak yetişti. Kendisine özel ders veren hocalardan Hoca Tahsin Efendi'nin üzerinde büyük etkisi oldu.[1] 10 yaşındayken ağabeyi Nasuhi ile birlikte Paris’e Millî Eğitim Müsteşarı olarak eğitim sistemini inceleyen babasının yanına gönderildi ve eğitimine orada devam etti. 1864 yılında Paris'ten İstanbul'a döndü. Gördüğü tek düzenli tahsil, Paris’teki bir buçuk senelik tahsilidir. Yurda döndükten sonra Robert Kolej’e girdiyse de asıl öğrenimini evde özel hocalardan aldı. Henüz çocuk yaşta iken usul-adap öğrenmek için bir okul vazifesi gören Bab-ı Ali Tercüme Odası’nda kâtip olarak çalıştı. Bir yıl sonra babasının Tahran Büyükelçisi olarak atanması üzerine onunla birlikte Tahran’a gitti. Farsça öğrendi ve İran edebiyatını tanıma fırsatı buldu.
İlk eserleri, ilk evliliği, oyun yazarı Hamit
değiştirBabasının ölümü üzerine 1867’de İstanbul’a dönen Abdülhak Hamit, memuriyet hayatına Maliye ile Şûrâ-yı Devlet Mektubî Kalemleri'nde devam etti. Mektubî Kalemi'nde Ebüzziya Tevfik, Samipaşazade Sezai ve Baha Bey gibi devrin edebiyatçılarıyla arkadaşlık etme fırsatı buldu. 1873’te Recaizade Ekrem ile tanıştı ve yazarı "ikinci üstadı" olarak kabul etti (Birinci üstadı, dönemin genç yazarlarını etkisi altına alan Namık Kemal’dir). Bu arada Tahran hatıralarını anlatan Maceray-ı Aşk adlı ilk eserini yazdı.
1874 yılında Edirne'de ağabeyi Nasuhi Bey'in konağında Pirizade ailesinden on üç yaşındaki Fatma Hanım ile evlendi ve onunla beraber İstanbul’a döndü. Çiftin Abdülhak Hüseyin ve Hamide adında iki çocuğu oldu. Abdülhak Hamit, evliliğinin ilk yıllarında ilk şiirlerini yazdı. Ahmet Vefik Paşa, içinde atasözleri bulunan bir oyun yazmasını önermişti. Düğünden birkaç ay sonra onun öğüdüne uygun olarak Edirne'de Sabr ü Sebat adlı oyunu yazdı.[2] İçli Kız, Duhter-i Hindu, Garam, Sardanapal ve Nazife gibi eserleri bu dönemde verdi. Büyük bir üretkenlikle birbiri ardına çıkardığı kitapları geniş yankı buldu, ünü Osmanlı ülkesine yayıldı.
Paris yılları
değiştirHariciye mesleğini seçen ve 1876’da Paris Büyükelçiliği İkinci Kâtibi olarak Fransa’da görevlendirilen Abdülhak Hamit, eşini ve çocuğunu Edirne’de ağabeyinin evinde bırakıp görev yerine gitti. 2 yıl süre ile Paris’in eğlence dünyasında yaşadıklarını “Divaneliklerim yahut Belde” adıyla kitaplaştırdı. On yedi şiir içeren bu kitapta hayat ve gerçek dünyayı anlatması, Hamit’in şiire getirdiği yeniliktir. Paris yıllarında daha sonra Damat Ferit Paşa olarak tarih sahnesinde yerini alacak Ferit Bey ile arkadaşlık etmiştir.[1]
Abdülhak Hamit Paris’te iken gezip tozmanın yanı sıra; Jean Racine, Pierre Corneille, Victor Hugo, Alphonse de Lamartine ve Alfred de Musset gibi Fransız yazarlarını okudu, “Nesteren” ve “Tarık” oyunlarını yazdı. Corneille’in bir oyununa nazire olarak yazdığı “Nesteren”’in 1878’de Fransa’da yayınlanması sarayda kuşku uyandırdı. Biri halk tarafından sevilen diğeri sevilmeyen iki kardeş hükümdarın kavgasını anlatan bu eserin konusu, V. Murat ve II. Abdülhamit’in durumuna benzerlik gösterdiği için görevden alındı. Yeni bir göreve atanıncaya kadar geçen iki sene içinde Edirne’de yaşadı ve kendini edebiyata verdi. "Sahra”, “Tezer”, “Eşber” ve “Bir Sefilenin Hasbıhâli” adlı eserleri bu dönemde tamamlandı.
Paris'ten dönüş, Fatma Hanım'ın ölümü, Şair Hamit Tarhan
değiştirBütün arzusu Paris’e gitmek olan Hamit, Berlin Sefareti'ne atandığından bundan memnun olmasa da Paris yoluyla Berlin’e gitmeye karar verdi; ancak bu arada ağabeyinin Rize’ye tayin olduğunu öğrenince karısının ve çocuklarının durumunu öğrenmek için İstanbul’a döndü. Bütün ailenin Nasuhi Bey ile Rize’ye gitmesine karar verilince onlarla birlikte gidip Batum, Kırım yolu ile Berlin’e gitmeyi düşündü. Yolda Kırım Savaşı’nın yapıldığı yerleri görme fırsatı buldu ve şehit Türk askerlerinin bir mezarı olmadığını görünce “Sivastapol Manzumesi”’ni kaleme aldı (Şiir, sonradan "İlham-ı Vatan" adını aldı).[1]
Odesa'da iken Berlin'e gitmekten vazgeçen Hamit, cinnet geçirdiğine dair Hariciye Nazırı'na bir telgraf çekip Rize'ye geri döndü; ardından ailesinden ayrılmak istemediği için görevinden istifa etti ve Poti Şehbenderliği'ni istedi. Rize'de iken en verimli dönemlerinden birini geçiren şair “İbn-i Musa” adlı eserini tamamladı.
1881'de Poti Şehbenderliği'ne (konsolosluğuna) atanan ama beğenmeyen Hamid, birkaç ay sonra Yunanistan’ın Golos şehrine atandı, burada karısı Fatma Hanım ile beraber üç yıl kaldı. 1883’te Bombay Konsolosluğu'na atandı. Hasta olan karısına havasının yarayacağını düşünerek bu görevi kabul etti. 3 yıl kaldığı Bombay’da doğanın güzellikleri coşkun şiirler için ilham verdi. Ancak Fatma Hanım’ın durumu iyileşmeyip verem teşhisi konulunca ailesi ile İstanbul’a doğru dönüş yoluna çıktı. Fatma Hanım, İstanbul’a varamadan Beyrut’ta vali olan Nasuhi Bey’in konağında hayatını kaybetti (1885). Şair, Beyrut’ta kaldığı kırk gün boyunca her gün Fatma Hanım’ın mezarını ziyaret etti ve ünlü şiiri “Makber”i yazdı. Makber’in yayımlanması ile ünü birden arttı, imparatorluk sınırlarını aştı. O güne kadar düz yazı alanındaki eserleriyle tanına Hamit, eşinin ölümünden sonra şairliği ile anılır oldu.
İstanbul'a döndüğünde kendisini edebiyata verdi; karısıyla ilgili “Ölü”, “Bunlar O'dur” ve “Hacle” eserlerini yayımladı ve Hindistan izlenimlerini kaleme aldı.
Londra yılları
değiştir1886 sonunda yeni görev yeri olan Londra'ya giden Hamit, bu kenti çok sevdi ve Gayret dergisine birbiri ardına şiirler gönderdi. Yeniden evlenmeye karar veren ancak âşık olduğu İngiliz kızı ile Hamit'in gelirini düşük bulan asil ailesinin itirazı nedeniyle evlenemeyen şair, Elçilik'te çalışan İrlandalı bir hizmetçiye evlilik teklifi ettiğinde de sınıf farkı gerekçesiyle reddedilir. Bu dönemde kaleme aldığı "Finten" ve "Cünun-ı Aşk" adlı tiyatro eserlerinde para ve sınıf farkı meselelerini işledi.
“Finten” adlı eseri ile birlikte basılma izni almak üzere İstanbul’a gönderdiği “Zeynep” adlı oyununda, “devlet ve hanedanla eğlendiği” sonucuna varıldığı için görevinden alınan Hamit, İstanbul'a döndü. Bir süre boşta kaldıktan sonra II. Abdülhamit’e bir dilekçe yazıp edebiyatla uğraşmayacağına söz vermesi üzerine tekrar Londra’daki eski görevine dönebildi. Çok uzun süre kaldığı İngiltere’yi yarı vatan edindi. Memleketten uzakta bulunduğu yıllarda aile fertlerine ve dostlarına yazdığı mektupların bir kısmını kitap olarak yayımladı.
İkinci ve üçüncü evlilikleri
değiştir1890’da Bayan Nelly adlı İngiliz hanımla evlenen Hamit, 1895’te Lahey Elçiliği'ne atandı. 2 yıl sonra Londra Elçiliği Müsteşarı olarak yeniden Londra’ya döndü. Eşinin rahatsızlığı üzerine İstanbul’a döndü. 1900-1906 yıllarını İstanbul’da geçirdi. 1906’da Brüksel Büyükelçiliği'ne atandı, eşini İskoçya’daki ailesinin yanında bırakarak Brüksel’e gitti.
Vereme yakalanan eşini çok sevmesine rağmen başka kadınlarla birlikte olmaktan kendini alamayan Abdülhak Hamid, Florence Ashly ile birlikte yaşamaya başladı ve onu İstanbul’a getirdi. Eşinin durumu öğrenmesi üzerine onun yanına dönmek zorunda kaldı. Bayan Nelly’nin, 1911’de veremden ölmesinden sonra İstanbul’a döndü. Ölen eşi için “Medfen” adını vereceği “Makber”e benzer bir eser yazmayı düşündüyse de bu tasarısını gerçekleştiremedi.[2] Ailesinin önerisiyle üçüncü evliliğini 1911 yazında Cemile Hanım ile yaptı. Bu evlilik, 20 gün sürdü. Cemile Hanım’dan ayrılan Hamid, Brüksel’e döndü. 4 Ocak 1914 günü Meclis-i Âyan Üyeliği'ne atandı.
Bayan Lüsyen, İstanbul’a dönüş, Viyana’da sıkıntılı günler
değiştir1912’de ağabeyi Nasuhi Bey’in ölümünün ardından Abdülhak Hamid’in işine son verildi. Hamid, aynı yıl 18 yaşındaki Belçikalı Bayan Lüsyen (Lucienne) ile evlendi ve onunla İstanbul’a döndü. Kendisine önerilen Maarif Nazırlığı görevini kabul etmedi. “Validem”, “İlhan” ve “Liberte” adlı eserlerini bastırdı. Meclis Ayan Üyeliği'ne getirilen ve bir süre sonra Meclis Başkanı olan Hamid, I. Dünya Savaşı sonunda eşi ile birlikte Viyana’ya gitti. Burada sıkıntılı, parasız günler geçirdi. Türkiye’de geniş yankılara yol açan “Şair-i Azam” adlı şiirini Tanin gazetesinde yayımladı.
Cumhuriyet Dönemi
değiştirHamit, Şairi-i Azam şiirinin yayımlanmasının ardından Ankara Hükümeti'nin devreye girmesiyle İstanbul'a geldi. Kendisine Ankara Hükümeti tarafından maaş bağlandı ve Belediye tarafından İstanbul’da Maçka Palas’ta bir daire sağlandı. Bu dönemde Atatürk, düzenlediği yemeklerde[a], Tarih Kurumu ve Dil Kurumu toplantılarında kendisini ayağa kalkarak üstad olarak selamlamış, yer vermiş ve hürmet göstermiştir.[4]
Bu arada 1920’de eşi Lüsyen Hanım’dan dostça ayrılmıştı. Bir İtalyan kontu ile evlenen Lüsyen Hanım ile yazışmayı sürdürdü. 1922'de “Ruhlar”, 1923’te “Garam” ve 1924'te “Yabancı Dostlar”ı yayımlandı. 1925'te “Arziler” ile “Cünün-ı Aşk” basıldı; aynı yıl 73. doğum yıl dönümü Galatasaray Lisesi'nde Samipaşazade Sezai ile Halid Ziya'nın da bulunduğu bir törenle kutlandı.[2]
Eski eşi Lüsyen Hanım, 1927'de eşini ve kontes unvanını terk edip Hamit'e geri döndü. 1929 yılında gerçekleşen ara seçimde TBMM III. Dönem İstanbul Milletvekili olarak Meclis'e giren Hamit, IV. ve V. dönemlerde de İstanbul Milletvekilliği görevini sürdürmüştür.
12 Nisan 1937'de Maçka Palas'ta 85 yaşında hayatını kaybetti. Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle ulusal cenaze töreni düzenlenerek Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedilen ilk kişi oldu.[5][6]
Eserleri
değiştirŞiirleri
değiştir- xxxx: Bir Sefilenin Hasbihalinden
- xxxx: Elveda Diyemedik
- xxxx: Külbe-i İştiyak
- xxxx: Kürsî-i İstiğrak
- 1878: Sahra
- 1885: Bunlar O'dur
- 1885: Divaneliklerim yahut Belde
- 1885: Makber
- 1886: Bir Sefilenin Hasbihali
- 1886: Ölü
- 1887: Hacle
- 1911: Bâlâ’dan Bir Ses
- 1913: Validem
- 1918: İlham-ı Vatan
- 1922: Ruhlar
- 1923: Garâm
- 1925: Arziler
Oyunları
değiştir- 1873: Macera-yı Aşk
- 1875: Duhter-i Hindu
- 1875: İçli Kız
- 1876: Nazife yahut Feda-yı Hamiyet (1919)
- 1876: Nesteren
- 1879: Tarık yahut Endülüs Fethi(1970)
- 1879: Tezer
- 1880: Eşber (1945)
- 1880: Sabr-ü Sebat
- 1908: Zeynep
- 1913: İlhan
- 1916: Turhan
- 1917: Abdullah-i Sagir
- 1917: Sardanapal
- 1917: İbn-i Musa yahut Zatülcemal
- 1918: Finten (1964)
- 1919: Tayflar Geçidi
- 1919: Yadigar-ı Harb
- 1919: İbni Musa (1927)
- 1935: Hakan
Ayrıca bakınız
değiştirGaleri
değiştirNotlar
değiştir- ^ 1927-1938 arasında Atatürk'ün uşaklığını yapmış olan Cemal Granda'ya göre Atatürk, eşi Abdülhak Hamit Tarhan ile bu davetlere gelen Lüsyen Hanımla çok kez dans etmiş, bu durumun sorulması üzerine Hamit, "Onlar gençtir, bırakın eğlensinler" demiştir.[3]
Kaynakça
değiştir- ^ a b c d "Özlem Tarcan, Abdülhak Hamid Tarhan, Ege-edebiyat.org, 29.01.2010" (PDF). 15 Şubat 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 27 Ekim 2010.
- ^ a b c "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Köprü: Abdülhak Hamit, Evrensel.net, 01.01.2001". 2 Aralık 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Ekim 2010.
- ^ Gürkan, Turhan (1971). Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri. İstanbul: Fer Yayınları. s. 187.
- ^ Turhan Gürkan, Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri, Fer Yayınları, İstanbul, 1971 s.187
- ^ "ASRÎ MEZARLIK - TDV İslâm Ansiklopedisi". TDV İslam Ansiklopedisi. 28 Haziran 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2022.
- ^ Ertuğrul Özkök (29 Eylül 2011). "Makber şiiriyle açılan bahçe". Hürriyet. 6 Nisan 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2022.
Dış kaynaklar
değiştir- Uçman, Abdullah (1999) "Tarhan, Abdülhak Hâmit" Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, Cilt: 2, Sayfa: 610-612, İstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, ISBN 975-08-0071-0
- Enginün, İnci (2014), Abdülhak Hâmit Tarhan; Bütün Şiirleri, İstanbul: Dergah Yayınları; ISBN 9759954451
- Akıncı, Gündüz (1954) Abdülhak Hâmit Tarhan: Hayatı, Eserleri ve Sanatı, Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları.
- Dizdaroğlu, Hikmet (1953), Abdülhak Hâmit Tarhan: Hayatı, Sanatı ve Eserleri, İstanbul: Varlık Yayınları.
- Bezirci, Asım (1982) Abdülhak Hâmit Tarhan, İstanbul: Gözlem Yayınları.
- Çalışkan, Adem, (2005) "Abdülhak Hâmid Tarhan’ın Makber’inden Birkaç Bendin Tahlili", EKEV Akademi Dergisi, Yıl: 9, Sayı: 22, [Ankara] Kış 2005, ss. 143-160.
- (Fransızca) Christophe Lamfalussy, Des lecteurs de La Libre lèvent le voile sur la mystérieuse “Lucienne” [Maria Sacré], dans l'ombre du "Shakespeare turc", La Libre, 23 août 2023, on line.
Dış bağlantılar
değiştirCommons'ta dosyalar | |
Vikisöz'de alıntılar |
- Enginün, İnci (1988) "Abdülhak Hâmit Tarhan”, Türkiye Diyanet Vakfi İslâm Ansiklopedisi. c.1 say. 207-210 Online: [1]29 Ocak 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Enginün, İnci (1986) Abdülhak Hâmit Tarhan, Ankara:Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları [2]30 Temmuz 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Abdülhak Hamit Tarhan Edebi Kişiliği
- Aynur Demircan, Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Aydınlık Bir Yüz: Abdülhak Hamit Tarhan, Bilkent Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara Eylül 200314 Aralık 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Sevim Kebeli, Sömürgeciliğe Karşı Abdülhak Hâmid Tiyatrosu, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü Yüksek Lisans Tezi, Haziran 20072 Şubat 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Ölümünün ardından Peyami Safa'nın yazdığı bir yazı: Türk şiirinin en kara günü6 Şubat 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- ALTIKULAÇ DEMİRDAĞ, Refika (2010). Abdülhak Hâmid'in Eserlerlerinde Millî ve Felsefî Unsurlar. Hacettepe Üniversitesi Doktora Tezi.
- ALTIKULAÇ DEMİRDAĞ, Refika (2013). Abdülhak Hâmid, Makber ve Unutulamayan Aşk İmgesi. Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Kongresi.http://eprints.ibu.edu.ba/2282/30 Temmuz 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- ALTIKULAÇ DEMİRDAĞ, Refika (2010). Abdülhak Hâmid Tarhan'ın Eserlerinde Doğu-Batı Karşılaştırması Ve Kültür Meselesi", Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, ss.7-21, 2010.http://www.turkiyat.hacettepe.edu.tr/dergi/13Sayi.pdf