Tunus'taki Yahudilerin tarihi

Tunus'taki Yahudilerin tarihi Roma dönemine kadar dayanır. 1948'de önce Tunus'taki Yahudi nüfusu 110.000'lere kadar ulaştı. 1950'lerde nüfusun yarısı İsrail'e diğer yarısı Fransa'ya göç etti. 2011 itibarıyla Tunus şehrinde 700 ve Cerbe Adası'nda 1000 Yahudi yaşamaktadır.[1]

Tunus Yahudileri, 1900'ler

Geleneğe göre bölgeye yerleşen ilk Yahudiler, MÖ 6. yüzyılda Birinci Tapınak yıkılmadan çok önce Kuzey Afrika'ya gelmişlerdi. Fransız Yüzbaşı Ernest De Prudhomme'in Hamman-Lif'teki evinde MÖ 3 ila 5. yüzyıla ait, üzerinde Latince sancta synagoga naronitana ("Naro kutsal sinagogu") yazan kalıntı bulundu. Yahudi ulusunun çöküşünün ardında birçok sürgüne gönderilen Yahudi, Tunus'a yerleşip hayvancılık, tarım ve ticaret ile uğraştı. Her grubun kendi lideri (Mokdem) olan klanlara bölünmüşlerdi ve Romalılara 2 şekel kelle vergisi ödemekteydiler. 429'da Romalıların hakimiyetinin ardından Vandalların da daha müsamahakar olmasıyla Yahudilerin Tunus'taki nüfusu arttı ve varlıklanmaya başladılar. Bu durum Afrika Kilisesi Konseyi'nce Yahudilere kısıtlayıcı kanunlar konmasının arzu edilmesine sebep oldu. 534'te Vandallar Belisarius tarafından çökertilince I. Justinianus bir bildiri yayınlayıp Yahudilerin de aynı grupta kabul edildiği Aryanlar ile Paganların öldürülmesini istedi. Yahudiler, Yahudi diasporasının dili olan Yunanca dağarcığına sahip olsalar dahi, Roma İmparatorluğu'nun her yerinde olduğu gibi Roma Afrikası'nda da Romalılaşmış, Latince konuşmaya başlamış ve kendilerine Roma isimleri edinmişlerdi.

7. yüzyılda, Vizigot kral Sisebut'un ve varislerinin zulmünden kaçan Yahudiler İspanya'dan çıkıp Mauretanya ve Bizans şehirlerine yerleşince bölgedeki Yahudi nüfusu arttı.

El-Kayravani'nin bildirdiğine göre Hippo Zaritus (Bizerta) 498'de Hasan tarafından fethedildiği zaman bölgenin valisi bir Yahudiydi. Tunus, Bağdat merkezli halifeliğin kontrolüne girdikten sonra Arap Yahudileri Levant'tan Tunus şehrine akın etti.

İslamiyet altında

değiştir

788'de İmam İdris, Mauretanya'nın Bağdat halifeliğinden bağımsızlığını ilan etti, bunun üzerine Tunus Yahudileri, liderleri Benyamin ben Yoşafat ben Aviezer önderliğinde orduya katıldı. Fakat kısa bir süre sonra, hem Bağdat halifeliğine bağlı olan dindaşlarıyla savaşmak istemediklerinden hem de İdris'in Yahudi kadınlara yaptığı saygısızlıklar nedeniyle geri çekildiler. Olaydan zaferle ayrılan İdris geri çekildikleri için Yahudilerden intikamını, onların yaşadığı şehirlere saldırarak aldı. Yahudilere kelle vergisi ve İdris'in haremi için senede belli sayıda bakire verilmesi şart koşuldu. Ubeyd Allah isimli Yahudi kabilesi, İdris'in bu şartlarına boyun eğmektense Doğu'ya göç etmeyi tercih etti; geleneğe göre Cerbe Adası'ndaki Yahudiler bu kabilenin torunlarıdır. 793'te Harun el Raşit'in emriyle İmam İdris zehirlenerek öldürüldü; zehirleme işini yerine getiren kişi, muhtemelen Yahudi olan valinin doktoruydu. Bunun akabinde, 800 yılında Aglebi hanedanlığı kuruldu. 909 yılına kadar süren hanedanlık süresince Yahudilerin durumu tatminkardı. Bizerta'nın valisi, eskisi gibi yine bir Yahudi'ydi. Ukba ibn Nafi tarafından 670'te kurulan Kayravan şehrindeki Yahudiler kalkınanlar arasında önde gitmekteydi.

Zirite Al-Mu'izz (1016–62), tüm aykırı düşünceli sektlere ve Yahudilere zulmetti. Bu zulüm Kayravan cemaatini zarara uğratınca buradaki Yahudiler Tunus şehrine göç etti; göçün ardından şehirdeki Yahudi nüfusu birden arttı ve şehir ticari önem kazandı.

Muvahhid hanedanlığının 1146'da Mağrip eyaletlerinin tahtına geçmesi Tunus Yahudileri için bir felaket oldu. Muvahhid lideri Abdül Mümin'in, İslam'da yer almayan gerçeklerden uzak inancına göre, Muhammed Yahudilere dinlerini icra etmesi için beş yüz yıl izin vermiş, bu zaman diliminde eğer Mesih gelmezse İslam'a geçmek zorunda olduğunu söylemiştir. Buna uygun bir şekilde, Hristiyanlarla birlikte Yahudiler ya din değiştirmek zorunda kaldılar ya da ülkeyi terk ettiler. Abdül Mümin'in varisi de aynı yolu takip edince zorla din değiştirmeler veya ülkeden kaçmalar hız kazandı. Din değiştirenlerin samimiyetine güvenmeyen Muvahhidler bu kişilerin sarı türban takmasını zorunlu kıldı.

Hafsiler ve İspanya altında (1236-1857)

değiştir

1236'da kurulan Hafsi hanedanlığı altında Yahudilerin durumu büyük ölçüde iyileşti. Kayravan'ın yanı sıra Mehdiye, Kalaa, Cerbe Adası ve Tunus şehrinde önemli cemaatler kuruldu. En başta "yabancılar" olarak tanımlanan Yahudilerin Tunus şehrinin merkezine inmelerine izin yoktu fakat "Funduk" denen binalarda yaşamalarına izin verildi. 1159'da Muvahhidlerden Abdül Mümin'e büyük hizmetler veren varlıklı ve insaniyetli bir Müslüman olan Sidi Mahrez'in çabasıyla, şehir içinde özel bir mahallede Yahudilere yaşama izni verildi. 1857'ye kadar Tunus'un gettosu olarak varlığını sürdüren bu mahalleye "Hira" denmekteydi ve geceleri kapalıydı. 1270'te haçlı seferi için Tunus'a gelen Fransız IX. Louis yenilgiye uğrayınca Kayarvan ve Hamat şehirleri kutsal ilan edildi. Yahudilerin bu şehirleri terk etmesi ya da İslam'a geçmesi gerekiyordu. Tunus, Fransa tarafından 1857'de fethedilene kadar Yahudilerin veya Hristiyanların bu şehirlerde bir gece geçirmesi yasaktı ve gün içinde bu şehirlerden geçebilmek için valinin özel izni gerekmekteydi.

 
Tunus'ta Yahudi bir çift

14 ve 15. yüzyılda, diğer Berberi devletlere göre Tunus'ta Yahudilere daha acımasızca davranılıyordu. İspanya ve Portekiz'den kaçan mültecilerin çoğu Cezayir ve Fas'a akın ederken bir kısmı Tunus'a yerleşmeyi tercih etti. Tunus Yahudilerinin yüce bir hahamı veya ilahiyatçısı olmadığı için dini sorular için Cezayir ve Fas'a başvuruluyordu. Ticari ilişkileri, hükûmet tarafından atanan bir konsey tarafından idare ediliyordu ve bu konseyin fonksiyonu Yahudiler arasındaki adli işlemlerle ilgilenmek ile Yahudi vergilerini toplamaktı.

Tunus Yahudilerinden üç tür vergi toplanıyordu:

  1. herkesin imkânı kadar verdiği toplumsal vergi,
  2. kişisel olan kelle vergisi ve
  3. Müslümanlar dahil herkese uygulanan genel vergi.

Buna ek olarak her Yahudi tüccar ve sanayici esnaf odalarına senelik vergi vermek zorundaydı. 13. yüzyıldan sonra vergiler, hükûmet ve Yahudiler arasında aracılık yapan "kaid"ler[2] tarafından toplanıyordu. Kaid, Yahudi cemaati üzerinde en üst yetkiye sahipti. İhtiyarlar heyeti ve hahamlar kendi arzusuna göre atanmaktaydı ve hahamların aldığı hiçbir kararın, kendisi tarafından onaylanmadığı sürece bir geçerliliği yoktu.

Tunus sahillerinin İspanyollar tarafından fethedilmesi (1535-74), Bizerta, Susa, Safakes ve diğer liman şehirlerindeki Yahudi cemaatlerini olumsuz etkiledi; bunu takip eden Osmanlı hakimiyetindeki Tunus'ta Yahudiler bir nebze güvence altına girdi. Yahudilere din özgürlüğü ve kendi kendilerini idare etme hakkı verildi. Buna rağmen prensin kaprislerine ve fanatisizme maruz kalıyorlardı. Düşük seviyedeki yetkililer dahi maaş vermeden ağır işler empoze edebiliyordu. Yahudilere özel kıyafet zorunluluğu getirildi: yakasız mavi frak veya bol olmayan kollu gömlek, bol keten külot, siyah terlik ve siyah kipa giymek zorundaydılar; çoraplar ise sadece kışın giyilebilirdi. Sadece eşek veya katır kullanmalarına izin verilirken eyer kullanmaları yasaktı.

17. yüzyılda dinlerini koruyan Marrano ve Sefaradlar Livorno'dan çıkıp Tunus'taki ticaret merkezlerine yerleştiler. Bu yeni yerleşimcilere Arapça "Granas" veya İbranice "Gorneyim" (גורנים) denilmekteydi ve "Tuansa" denilen Tunus'un yerli Yahudilere kıyasla daha zengindiler. Bu kişiler genelde İtalyanca ve bazıları da İspanyolca konuşup yazmaktaydı. Yeni gelenlerin babalarının adı o kişilerin İspanyol mu yoksa Portekizli mi olduğuyla ilgili bilgi içeriyordu.

18. yüzyılın başlarında Tunus şehrindeki Yahudilerin siyasi statüsü gelişmeye başladı. Bunun sebebi, Tunuslu Hristiyanların durumunun düzeltilmesi için Avrupalı güçlerin araya girmesiydi; Müslüman yasama ve yürütme kolları Yahudileri Hristiyanlarla birlikte ele alıyordu. Joseph Azulai 1772'de Tunus'u ziyaret ettikten sonra Kaid Solomon Nataf önderliğindeki cemaat meclisinin parlaklığından bahsetmekteydi.

 
Tunus şehrindeki Yahudi mezarlığında yas tutanlar, 1900'ler

Muhammed Bey (1855-1881)

değiştir

Ahmed Bey'in uzun süren iktidarlığı boyunca Yahudiler varlıklı yaşamın tadını çıkardılar. Muhammed Bey 1855'te başa geçince Yahudilere angarya işlerin empoze edilmesini yasakladı; bunda Muhammed Bey'in iyi ilişkiler içinde olduğu Kaid Yosef Skemama'nın etkisi olmuş olabilir. Fakat aynı yıl içinde Muhammed Bey, Batto Sfez isimli bir Yahudi'yi dine küfretmekten idama mahkûm etti. Bu karar Yahudiler ile Hristiyanların ayaklanmasına sebep oldu ve III. Napolyon'a delegeler gönderilip araya girilmesi istendi. İki yıl süren diplomatik pazarlığın ardından Fransa'nın isteklerinin kabul edilmesi için bir savaş gemisi gönderildi. Geri adım atan Muhammed Bey bir yasa çıkarıp bütün Tunusluların inançları ne olsursa olsun eşit haklardan yararlanacağını belirtti. Bu yasanın bazı maddeleri özellikle Yahudiler ile ilgiliydi: (§ 4) "Hiçbir şekilde Yahudilerin dinlerini zorla değiştimek için baskı uygulanmayacak, dini ayinlerini özgürce uygulamaları engellenmeyecek. Sinagoglarına saygı duyulacak ve hakaretten korunacak." (§ 6) "Suç mahkemesi bir Yahudiyi suçlu bulursa mahkemede Yahudi yargıtay memuru hazır bulunacak." Bu yasa 1864'teki devrimden sonra feshedildi ve başta Safakes'tekiler olmak üzere Yahudiler için zorlu günlerin başlamasına sebebiyet verdi. Yabacıların araya girme endişesiyle bugün hükûmet Yahudilere karşı tedbirli hareket etmektedir.

Fransız himayesi (1881-1956)

değiştir

"Fransa 1881'te Tunus'u işgal etti ve Bardo Antlaşması'nı empoze etti; bu antlaşmaya göre Fransızlar Tunus'ta askeri birlikler bulundurabilecek ve Bey'in maliye ve dış ilişkiler yetkileri Fransa'ya aktarılacaktı. Ortak çıkarların korunması için aracı olarak bir Fransız genel vali atanacaktı.

"Tunus, işgalden ziyade antlaşma yoluyla Fransa'nın himayesine girdi, bu durum Cezayir için de geçerliydi. Resmi olarak Bey hala mutlak hükümdardı: Tunus'ta hala bakanlar atanıyor, hükümet yapısı olduğu gibi korunuyor ve Tunuslular Bey'e bağlı sayılıyordu. Fransızlar toprağa el koymadı, camileri kiliseye çevirmedi ve resmi dillerini değiştirmedi. Yine de en büyük yetki Fransız genel valide bulunmaktaydı.[3]

"Fransızlar, Osmanlılarla yaptığı kapitülasyonlar zamanında Tunus'a ayak basmıştı, böylece Fransa himayesindeki Yahudiler kendilerini daha güvende hissetti. Fransız hayranı olmaya başlayan çoğu Tunus Yahudisi Fransızca konuşmaya başlayıp Fransız vatandaşlığına geçti.

"1881'te Fransa'nın himayesine giren Tunus'taki Yahudiler Müslüman komşularına benzer bir hayat tarzı ve kültüre sahipken bu zamandan sonra Avrupai kimliğe büründüler. Tunus'taki Fransız sömürge yetkilileriyle temas halinde olma Tunus Yahudilerinin Fransız kültürü içinde asimile olmasına sebep oldu. Fransız devrim yemini olan 'Liberté, Egalité, et Fraternité'ye (Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik) güvenen Yahudiler daha iyi bir yaşam umuduyla Avrupa Hristiyanlığındaki Fransız etkisine açık hale geldiler. Fransız himayesi altında doğan yeni nesillerin anadilleri Yahudi Arapçasından Fransızca'ya döndü."[4]

Fransız himayesindeki Tunus'ta Holokost

değiştir

Fransa'nın Kuzey Afrika'daki sömürgeleri Cezayir, Fas ve Tunus'un Holokost tarihi Fransa'nın Holokost kaderiyle aynıydı. İlk anti-Yahudi kanun (Yahudi Tüzüğü) 3 Ekim 1940'ta yürürlüğe girdi. Fransa'da ve Cezayir'de Yahudi avukat ve doktor sayısına kota getirildi. Fransa himayesindeki Fas, Cezayir ve Tunus, Avrupa'nın bir parçası olarak sayılıp buradaki Yahudiler Almanların belgelerinde Nihai Çözüm'e uygun görüldüler. "Kuzey Afrika Yahudileri, Orta ve Doğu Avrupa'daki Alman toplama kamplarına uzak olduklarından Avrupa'daki dindaşlarına oranla daha şanslıydılar. Müttefikler, Cezayir ve Fas'a ayak bastıktan kısa bir süre sonra Almanlar Tunus'u işgal etti. 23 Kasım 1942'de Tunus Yahudi cemaatinin başkanı Moises Burgel ile cemaatin ileri gelenlerinden bazı Yahudiler tutuklandı.

Haziran 1940'taki ateşkesle Tunus Vichy hakimiyetine girdi ve anti Yahudi yasalar yürürlüğe kondu. Birleşik Devletler Holokost Anma Müzesi (USHMM)'ndeki makaleye göre[5] "Fransa'nın Kuzey Afrika'daki sömürgeleri Cezayir, Fas ve Tunus'un Holokost tarihi Fransa'nın Holokost kaderiyle aynıydı".

Tunus, II. Dünya Savaşı'nda Naziler tarafından işgal edilen tek Arap ülkesiydi; Fas ve Cezayir, Vichy Fransası hakimiyetindeydi. Naziler Kasım 1942'de Tunus'a girdiğinde ülke 100.000 Yahudi'ye ev sahipliği yapıyordu. Yad Vaşem'e göre, Naziler Yahudilere antisemitik politikalar empoze edip sarı Yahudi yıldızı takmalarını şart koştu. Yahudilere maddi cezalar uygulanıp mallarına el konuldu. 5000'ten fazla Yahudi çalışma kamplarına gönderildi ve bunlardan 46'sının öldüğü bilinmektedir. Bune ek olarak Fransa'da yaşayan 160 Tunus Yahudisi ölüm kamplarına gönderildi.

Halit Abdülvahab, İsrail'in Uluslararası Dürüstler ödülüne aday gösterilen ilk Arap'tı.

 
El Griba Sinagogu'nda Lag BaOmer'i kutlayan kafile; Cerbe Adası 2007

Arap Baharı (2011)

değiştir

Yasemin Devrimi'nin ardından ülkenin siyasi liderliği, ılımlı bir İslam hareketi olan Ennahda'ya geçti. Partinin lideri Raşit el Ganuşi, Cerbe'deki Yahudilere bir heyet gönderip demoktratik Tunus'ta onlar adına endişe edilecek bir durum olmadığını, İslamcıların daha büyük bir rol oynayacağını belirtti. Tunus şehrindeki Yahudi bakım evine bir de hediye gönderdi.[6]

Tunus şehrindeki Yahudi cemaatinin üç ilkokulu, iki ortaokulu ve bir de yeşivası bulunmaktadır. Cerbe'deki Yahudi cemaatinde ise bir yuva, iki ilkokul, iki ortaokul ve bir de yeşiva vardır. Sahil kenti olan Zarzis'te ise bir Yahudi ilkokulu ve bir de sinagog bulunur. Yahudi cemaatinde iki adet yaşlılar için bakımevi ve birkaç tane de kaşer lokanta mevcuttur.

Sinagoglar

değiştir
 
Tunus Büyük Sinagogu.

Tunus'un en ünlü sinagogu Cerbe'de bulunan El Griba Sinagogu'dur. Şu anki bina 19. yüzyılın sonları veya 20. yüzyılın başlarında inşa edilmiş olsa bile bu sitin 1900'ü aşkın yıldır sinagoga ev sahipliği yaptığına inanılmaktadır. Tunus Yahudileri her yıl Lag BaOmer bayramında bu sinagoga hacca gitmektedir. 11 Nisan 2002'de patlayıcı yüklü bir kamyon sinagog yakınlarında infilak edip 14'ü Alman ve 2'si Fransız turist olmak üzere toplam 21 kişinin ölümüne sebep oldu; bu olay, tarihe Griba sinagogu saldırısı olarak geçti. Saldırıyı El-Kaide üstlendi. Chaim Madar, 3 Aralık 2004'te ölene kadar cemaatin hahambaşılığını üstlendi. Cenazesi, Halk el Vadi şehrindeki Beyt Mordehay sinagogunda ve Cebre'deki El Griba sinagogunda yapıldı.[7][8][9]

Ayrıca bakınız

değiştir

Kaynakça

değiştir
  1. ^ "Sociologist Claude Sitbon, Do the Jews of Tunisia have reason to be afraid?". 20 Ocak 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Aralık 2011. 
  2. ^ Kuzey Afrikada yerli yönetici; şef, çete reisi
  3. ^ "Arşivlenmiş kopya". 26 Kasım 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Aralık 2011. 
  4. ^ Edith Shaked, http://www.u.arizona.edu/~shaked/Tunisia/ch11.pdf 17 Mayıs 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  5. ^ "USHMM". 6 Mayıs 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Aralık 2011. 
  6. ^ "Islamist victory casts shadow over Tunisian Jews". 27 Kasım 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Aralık 2011. 
  7. ^ Death of the Grand Rabbi of Tunisia 25 Şubat 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Sephardic Image Magazine
  8. ^ Chief Rabbi of Djerba Dies in a Jerusalem Hospital 29 Şubat 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Arutz Sheva
  9. ^ Condolences Extended to Family of Head Tunisian Rabbi 9 Şubat 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Magharebia

Dış bağlantılar

değiştir