Polonya Halk Cumhuriyeti
Polonya Halk Cumhuriyeti (Lehçe: Polska Rzeczpospolita Ludowa, PRL), Polonya'nın 1952-1989 yılları arasındaki resmî adı. II. Dünya Savaşı'nın sonunda, savaş öncesi Polonya topraklarının bir kısımına Sovyetlerin Almanlardan aldıkları toprakların da dahil edilmesiyle kuruldu. Polonya Halk Cumhuriyeti COMECON ve Varşova Paktına üyeydi.
Polonya Polska Rzeczpospolita Ludowa Rzeczpospolita Polska Polonya Halk Cumhuriyeti Polonya Cumhuriyeti (1944-1952) | |||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1944-1989 | |||||||||||||
Başkent | Varşova | ||||||||||||
Yaygın dil(ler) | Lehçe | ||||||||||||
Hükûmet | Cumhuriyet (1944-1952) Halk Cumhuriyeti (1952-1989) | ||||||||||||
Komünist Parti Genel Sekreteri | |||||||||||||
| |||||||||||||
Tarihçe | |||||||||||||
| |||||||||||||
Nüfus | |||||||||||||
• Sayılan | 23.930.000 | ||||||||||||
Para birimi | Złoty | ||||||||||||
Telefon kodu | 48 | ||||||||||||
|
Tarih
değiştirDevletin doğuşu
değiştirYalta Konferansı'yla (11 Şubat 1945) Polonya'nın sınırları çizildi (batıda Oder-Neisse Hattı, doğuda Curzon Hattı) ve yönetimin demokratikleştirilmesi öngörüldü; bir ulusal birlik hükûmeti Edward Osóbka-Morawski (sosyalist) [Başbakan], Władysław Gomułka (Polonya İşçi Partisi genel sektereri) ve Stanisław Mikołajczyk (Polonya Köylü Partisi lideri) bir araya getirecekti. Partiler, komünizme karşı ya da komünizmden yana olma temelinde bir kardeş kavgasına giriştiler; Kızıl Ordu hemen her yerde mevcuttu. Komünist Bolesław Bierut, cumhurbaşkanı oldu. Nüfus aktarımlarıyla sınır sorunlarını çözdü; SSCB tarafından alınan bölgelerdeki Polonyalılar döndüler ve Almanya'dan geri alınan topraklara yöneldiler; yüz binlerce Alman bu toprakları terk etti. Doğuda Ukraynalılar SSCB'ye götürüldü ya da yurtlarına döndü. Seçimlerde hükûmet koalisyonunun hazırladığı tek liste oyların yüzde 90'ını aldı (Ocak 1947), ama koalisyon kısa süre sonra parçalandı. Mikołajczyk gizlice ülke dışına kaçtı. Józef Cyrankiewicz, Mart 1921 Anayasası'nın ideallerini benimseyen 19 Şubat 1947 Anayasası'nı oylattı. Bu “Küçük Anayasa”, uluslararası kamuoyu konusunda duyarlı olan bir devletin son eylemiydi. Stalinci dönem başladı. Gomulka'nın partiden çıkarılmasından sonra (1954'e kadar gözaltında tutuldu) sosyalistler ve komünistler Polonya Birleşik İşçi Partisi'nde (PZPR) birleştiler. Bierut, parti genel sekreteri oldu (22 Aralık 1948), Cyrankiewicz (eski sosyalist), Konsey başkanlığına getirildi ve 1971'e kadar aynı görevde kaldı. Sosyalizmin, üç yıllık bir kalkınma planına (1947-1949) göre kurulması öngörüldü. O tarihten başlayarak Polonya, 1956'ya kadar Polonya savunma bakanı olan Mareşal Konstantin Rokossovski'nin gözetiminde Sovyet modelini benimsedi.
Devletin önceliği, horlanan ulus
değiştir22 Temmuz 1952 Anayasası'yla devlet başkanının yerini, genel oyla seçilen Diyet tarafından belirlenen bir devlet konseyi aldı. Başlıca yönetim organlarındaki ortak yönetim uygulaması genelleştirildi ve bu arada parti merkez organlarının üstünlüğü pekiştirildi.
Toprakların dağıtılmasından ve deneme amacıyla devletleştirilmiş bir sektörün oluşturulmasından sonra hazırlanan bir plan, tarımda kolektivizmi başlattı (1950-1955). Köylülüğün muhalefeti, tarımsal üretim kooperatiflerinin ekonomik sonuçlarını zayıflattı. 1946'da devletleştirilen ekonomi, uzun vadeli planlar çerçevesinde modern bir sanayi toplumu yaratmaya yöneldi; metalürji merkezlerinin, yeni kentlerin (Nowa Huta, 1950; Nowe Tychy, 1952), büyük tersanelerin kurulması. Ama bu sonuçlara, tüketimin ciddi bir şekilde kısılması pahasına ulaşıldı ve bu durum tüm toplumsal sınıflarda hoşnutsuzluk yarattı. İktidar, ülke çapında büyük bir saygınlığı olan Kilise'yle uğraşmak zorundaydı (5'i piskopos olan 2,901 kilise adamı, yani ruhban sınıfının yüzde 25'i Almanlar tarafından öldürülmüştü). Kilise'nin elde ettiği bir modus vivendi (1950), dine karşı yoğun bir kovuşturmanın ardından kardinal Stefan Wyszyński'nin tutuklanmasından (Eylül 1953) sonra bozuldu. Poznań'da işçi ayaklanmaları patlak verdi (27 Haziran 1956) ve Wyszyński'nin serbest bırakılması istendi. Hükûmet, rejimi liberalleştirmeyi yeğledi: itibarı iade edilen Gomułka, yeniden iktidara geldi (20 Ekim 1956). Bu gelişme “Polonya Ekimi” diye adlandırıldı.
Devletin hizmetinde ulus
değiştirSovyetler Birliği'yle ilişkiler gözden geçirildi, Polonya'nın siyasal hareket alanı genişledi ve devlet Kilise karşısında daha uzlaşmacı bir tavır takındı. Aralık 1956'da imzalanan bir modus vivendi, her iki tarafın barış içinde bir arada yaşama isteğini ortaya koydu. Bununla birlikte doğum kontrolüne ve resmî tatillerin kaldırılmasına ilişkin yasalar konusunda çatışmalar patlak verdi (1960). Liberalleşme sürecinin ilk yılları geçtikten sonra yöneticilerin otoriter dogmatizmi ülke yaşamına egemen oldu. Rejim, reform girişimlerine muhalif kaldı; ücretliler, 1960'lı yılların sonuna doğru piyasada mal kıtlığından ve ücretlerin yetersizliğinden zarar gördüler.
Polonya Ekiminden başlayarak Gomułka, düzenli bir şekilde (1959, 1964, 1968) PZPR birinci sekreteri seçildi. 1967'ye kadar olan döneme, genel olarak “küçük istikrar” dönemi dendi. İktidarın, gittikçe huysuzlaşan dört muhatabı vardı; Kilise, işçiler, köylüler ve aydınlar. Kilise'yle iktidar arasındaki ilişkiler, 1965'te, ikinci Vatikan konsili'ne katılan Polonyalı 36 piskoposun, Alman piskoposlar kuruluna Polonya Hristiyanlığının bininci yılına davet etmesi, Polonya ve Almanya'nın dini ve kültürel alanlarda barış içinde bir arada yaşamaları çağrısında bulunması, Alman halkını bağışladıklarını ve bu halkın da onları bağışlamasını istediklerini açıklamaları üzerine (18 Kasım 1965), açıkça düşmanlığa dönüştü. Alman piskoposlar kurulunun cevabı (5 Aralık) ve bu cevabın Polonya Piskoposlar kurulunca kabul edilmesi, kesin uzlaşma yönünde bir adım oldu. 10 Aralıkta Polonya Kilisesi'nin tutumuna karşı başlatılan resmî bir kampanya bir yıl sürdü.
Dostluk, ittifak ve sınırların dokunulmazlığı, Polonya'nın SSCB'ye karşı izlediği politikanın temeliydi (yardım antlaşması, 1965; teknik ve bilimsel iş birliği antlaşması, 1966). Doğu Almanya (Doğu Almanya), Bulgaristan (1967), Çekoslovakya ve Macaristan'la ikili ittifak antlaşmalarıyla bağlı olan Polonya devleti, Batı'yla iş birliği antlaşmaları yaptı (İtalya, 1965; Fransa, 1966 vb.).
Yaşam düzeyinin yükselmemesi ve zorlukların artması protestolara yol açtı. Mart 1968'de Varşova'da aydınlarca desteklenen öğrenci gösterileri bastırıldı. Karışıklıklar tüm üniversite kentlerine yayıldı. Hükûmet, bu karışıklıkların düzenleyicisi olarak Siyonizmi suçlayınca Yahudi düşmanı bir kampanya gelişti. Hükûmet içinde gerçekleştirilen önemli değişiklikler, göstericilere karşı açılan davaların sorumlusu olan Gomułka - mareşal Spychalski “klanı”'nın ve general Moczar (içişleri bakanı) yandaşlarının gücünü artırdı. Katolik grup “ZNAK” tarafından Diyet'e (milletvekili Zawieyski) yöneltilen gensoru, Yahudi düşmanlığına ve öğrencilerin kovuşturulmasına karşı çıkan bu akımın saygınlığını artırdı.
Birçok Polonyalı Musevi ülkeyi terk etti; çoğu Polonyalı Musevi olan ve Varşova Paktı ordularının Çekoslovakya'ya müdahalesini (Polonyalı askerî birlikler de katıldı) protesto etmekle suçlanan “karışıklık kışkırtıcıları”na karşı davalar açıldı. Sonunda yöneticiler, Willy Brandt ile, Oder-Neisse Hattını tanıyan bir antlaşma imzalamayı kabul ettiler (7 Aralık 1970). 13 Aralıkta Gomułka, temel tüketim maddelerinin fiyatlarını önemli oranda artırınca Gdańsk'ta, Szczecin'de, sonra tüm ülke çapında işçi gösterileri patlak verdi. Ordu ve polis işçilere ateş açtı (yüzden fazla ölü). Ülke, genel grevin eşiğindeydi. 19-20 Aralık gecesi PZPR, Gomułka'yı görevden aldı ve yerine, “moczarcı” kanadın desteklediği Edward Gierek'i geçirdi. 23 Aralıkta Piotr Jaroszewicz (Konsey başkanı), halkı işbaşı yapmaya çağırdı. Gierek, düşük ücretlerin artırıldığını ve 13 Aralık Kararlarının benimsendiğini açıkladı. Ama karışıklık devam etti ve Kilise, inanç özgürlüğüne saygı, toplumsal adalet ve doğru haber hakkı talebinde bulundu. Gomułka, PZPR merkez komitesinden çıkarıldı, fiyat artışları iptal edildi (şubat 1971).
Devletin ulusa çağrısı
değiştirEdward Gierek, durumunu güçlendirmek amacıyla siyasal tutukluları serbest bıraktı, Kilise'nin geri alınan Kuzey-batı toprakları üzerindeki malların mülkiyetini elinde bulundurmasını kabul etti, kitle iletişim araçları üzerindeki denetimin yumuşamasına izin verdi, özellikle de Batılılar'dan aldığı borçlarla yaşam düzeyini yükseltmeye çalıştı. “Yeni Polonya'yı inşa edelim” sloganını ortaya attı, ulusal değerlere önem verilirken, halkla yeniden diyalog kurmak için çaba harcandı. Ücretlerin artırılması ve ekonomik yönetimi iyileştirme kaygısı, 1971-1975 yıllarının Polonya'sına iç açıcı bir görünüm kazandırdı.
Zirvede girişilen önemli değişiklikler sonucunda Moczar tasfiye edildi (1971); Henryk Jabłoński, Józef Cyrankiewicz'in yerine Devlet Konseyi başkanı oldu. Birçok girişimde bulunuldu; Bonn'la (Batı Almanya) büyükelçi değişimi, Fransa'yla dostluk ve iş birliği antlaşması, İran ve ABD'yle antlaşmalar (1974). 1975'te idari bir reform oylandı: Polonya'daki voyvodalık (il) sayısı, 22'den 49'a çıkarıldı; Yönetim ve Yerel ekonomi bakanlığı kuruldu. Ama ne işsizlik ne de kaliteli iş çıkarma sorunları çözümlenebildi. Ekonominin gelişmesine rağmen enflasyon, haftalık çalışma süresinin beş gün olarak belirlenmesiyle iyileşen yaşam düzeyini kemirmeye devam etti. 1975 yılı bir dönüm noktasıydı; Batı'yla ticaret arttı, ama tüketim talebi ekonominin olanaklarını çok aştı. Yeni anayasa tasarısı (10 Şubat 1976'da oylandı) üzerindeki tartışmalar, hoşnutsuzluğun tırmandığını ortaya koydu. Polonya'yı “Sovyetler Birliği'yle Dostluk ve İşbirliği”ne zorlayan ve partinin “toplumun yönetici siyasal gücü olduğu”nu belirten anayasa maddeleri güçlü protestolara ve Kilise'nin muhalefetine yol açtı. Parti, devlet üzerindeki yönetici rolünü vurgulamaktan vazgeçti ve bu rolü toplum üzerinde sınırlamakla yetindi. Fiyatları artırmaya yönelik başka bir girişim de Ursus ve Radom'da şiddetli işçi gösterilerine neden oldu (Haziran 1976) ve bu eylemler sert bir şekilde bastırıldı. KOR (Komitet Obrony Robotników), Eylül 1976'da kuruldu; aydınları, eski sol militanları, aynı zamanda marksist olmayanları ve iki rahibi içine aldı. Bu komitenin amacı, kovuşturmaya uğrayan işçileri savunmak ve ailelerine yardım etmekti. Bu eylem, rejim aleyhtarı işçilerle aydınların yakınlaşmasını başlattı.
Güçlükler karşısında hükûmet SSCB'den yiyecek yardımında bulunmasını istedi; 1978 planı ulusal gelirin %76'sını tüketime ayırdı. Ama yeteneksiz ve çoğunlukla görevini kötüye kullanan yönetim kadroları işi yürütemedi. Propaganda, sert eleştirilere yol açtı. Rejim, enflasyonu durdurmak için kemerleri daha da sıkmaya çalıştı (1979). Saygınlığını yitiren konseyin başkanı Jaroszewicz'in yerine, Şubat 1980'de Edward Babiuch getirildi.
Ulus ve devlet çatışması ve rejimin çöküşü
değiştirEkim 1978'de, Kraków başpiskoposu Karol Wojtyła'nın papa seçilmesi, toplumun hem manevi hem de toplumsal-kültürel özlemlerini destekleyen Polonya Kilisesi'ni cesaretlendirdi. Eylül 1977'de “Toplumsal Özsavunu Komitesi” (KSS-KOR) adını alan KOR, mevzuata ve yasalara aykırı bir şekilde kovuşturmaya uğrayan işçilerle ilgilendi. 1980'de şubat ayında Gdańsk'ta başlayan, daha sonra tüm ülkeye yayılan bir grev dalgası patlak verdi; Gdańsk, Gdynia ve Szczecin tersaneleri hareketin başını çekti. Gdańsk'ta “özgür sendikalar” sloganı yaygınlık kazandı; grevler temmuz ayında, et fiyatının yüksek oranda artırılmasından sonra yayıldı (1 ve 2 temmuzda Ursus'da ve Tczew'de), Gdańsk tersanelerindeki grev, bu hareketi radikalleştirdi (14 Ağustos).
İşçiler, İşletmelerarası Grev Komitesi (MKS) halinde örgütlendiler; aralarında Lech Wałęsa'nın da olduğu delegeleri seçtiler. Bir talepler listesi (grev hakkı, özgür sendikalar, kitle iletişim araçlarında doğru haber) hazırladılar. Birçok KOR üyesi tutuklandı ve hareket genişledi. Babiuch istifa etti (24 Ağustos), Józef Pińkowski başbakan oldu.
Hükûmet ve MKS arasındaki görüşmeler (30 Ağustos), işçi taleplerine ilişkin bir anlaşmayla sonuçlandı. Bu anlaşma Gdańsk'ta, Konsey başkan yardımcısı Mieczysław Jagielski ve Lech Wałęsa arasında imzalandı. Silezya ve Szczecin grev komiteleri, taleplere sahip çıktılar. Gierek görevden alındı ve 5 Eylülde yerine Kania getirildi. Bu sırada bağımsız ve özyönetimci sendika Solidarność (“Dayanışma”), 35 sendikanın katılımıyla kuruldu (22 Eylül) ve tüzüğü İdare mahkemesi, sonra 10 Kasım 1980'de de Yüksek mahkeme tarafından tescil edildi.
1981'de, Solidarność'un artan gücüyle iktidarın zayıflayan direnişi arasındaki sürekli çatışma sürüp gitti. Kilise, Solidarność içindeki Hristiyan sendikal hareketi destekledi, ama aynı zamanda silahlı bir çatışmayı da engellemeye çalıştı. Mayısta Józef Glemp, kardinal Stefan Wyszyński'nin yerine geçti ve onun politikasını yürüttü. Ekonomik durum, her grevden sonra daha da kötüleşiyordu. Kania, “vatanın tehlikede” olduğunu açıkladı ve Konsey başkanlığını, Savunma bakanı general Wojciech Jaruzelski'ye bıraktı (9 Şubat 1981). Üst düzey iktidar yetkililerinin bir bölümü, hem parti ve devlet aygıtını hem de SSCB, Doğu Alman ve Çekoslovak müttefikleri harekete geçirmeyi denedi. Bu karşılıklı uzlaşmazlık ortamında her iki tarafın ılımlı unsurları anlaşamadılar. 19 martta bir polis provokasyonunun Bydgoszcz'ta yol açtığı şiddet olayları, ülkeyi genel grevin eşiğine getirdi; genel grev, Kilise'nin aracılığıyla tam zamanında önlendi.
“Olayların akışının değiştirilmesi”'ni isteyen Sovyet yöneticilerin kararlı açıklamaların (4 Mart 1981) ve yeni sendikanın, idareyi ve PZPR bölge yönetimlerini beceriksizlik ve görevlerini kötüye kullanmakla suçladığı yerel çatışmalar, durumu daha da nazik hale getirdi. Özgür sendikalar kurmaları için kardeş sosyalist ülkelerin emekçilerine çağrıda bulunan Solidarność kongresi (Gdańsk, eylül-ekim) ve Polonya sınırındaki askerî manevralar ile sendikaların “serbest seçim” istekleri arasındaki dönemde gerginlik tırmanıyordu. Jaruzelski, Ekim 1981'de PZPR birinci sekreteri oldu. Üç ay süreli bir toplumsal ateşkes isteği geri çevrildi (3-4 Kasım). Ordu iktidar üzerindeki denetimini artırdıkça iktidar da tutumunu sertleştirdi. 10 milyon üyesi ve yarattığı coşkuyla güçlenen, ama siyasal bakımdan deneyimsiz olan, bazı aşırı eylemci eğilimlerin etkisinde kalan ve provokatörlerin sızdığı Solidarność, çatışmayı belki bilinçsizce körükledi ya da nasıl önleyeceğini bilemedi.
Wałęsa'nın görüşüne karşıt düşen sınırsız bir grev tehdidi ve şiddetin artması karşısında ihtilaf, sendikalar yasa tasarısı çevresinde billurlaştı (12 Aralık). Bir genel grev tehdidi, artık ordunun denetimine giren hükûmeti harekete geçmeye itti. Güç sınaması, 12-13 Aralık 1981 gecesi, general Jaruzelski'nin “savaş durumu” ilan etmesi üzerine patlak verdi. Jaruzelski, Askeri Ulusal Kurtuluş Konseyi (WRON) adında yüksek bir organ oluşturdu. Sendikalar geçici olarak kapatıldı, haberleşme bağlantıları kesildi, Solidarność yöneticileri tutuklandı; tutuklanan Lech Wałęsa iktidarla görüşmeyi reddetti; binlerce kişi hapsedildi, basın susturuldu, grevler yasaklandı. 14 aralıkta, özellikle Baltık Denizi kıyısında ve Silezya'da birçok grev patlak verdi. Ayaklanmayı bastırmakla görevli polis (ZOMO), 32 ölü ve yeni tutuklamalar pahasına da olsa bu direnişi, ordunun yardımıyla ezdi.
1982 yılı, iktidarın düzeni yeniden kurmaya ve işyerleriyle kurumların çalışmasını sağlamaya yönelik çabalarıyla başladı; toplumun, Kilise tarafından desteklenen büyük bir bölümü bu çabalara karşı çıktı. Tutuklanmaktan kurtulan birkaç lider ve militanın girişimiyle gizli bir Solidarność kuruldu. Bununla birlikte, hükûmetin iyi hazırlanmış eylemiyle hazırlıksız direniş eylemi arasında büyük bir oransızlık vardı. İktidara karşı düzenlenen gösteriler (13 Şubat, 3 Mayıs, 13 Haziran, 13 Ağustos, 31 Ağustos) ve daha sonra 10 Kasım gösterisi başarısızlığa uğradı ve Jaruzelski'ye “olağan duruma dönme” sürecini başlatma olanağını verdi.
Toplum, artık cesaretini yitirmiş ve kıtlıktan usanmıştı. Ekonomi çökmek üzereydi. Bir Sovyet müdahalesini göz ardı etmeyen Jaruzelski, PZPR IX. Kongresi'nde (14 Temmuz 1981) açıklanan sosyal-ekonomik reformdan vazgeçmeden olağan duruma dönmeyi düşünüyor ve PZPR yönetimindeki bir “merkezciler” grubu tarafından destekleniyordu: Mieczysław Rakowski, Kazimierz Barcikowski, Czesław Kiszczak, Hieronim Kubiak ve başkaları. “Ulusal Anlaşma” ve “bize karşı olmayan bizimle beraberdir” sloganları anlamlıydı. Temmuz ayından başlayarak tutukluları serbest bırakma vaatleri sıklaştı; Wałęsa, Kasım 1982'de serbest bırakıldı ve Devlet savaş durumunu “askıya aldı” (18 Aralık 1982 Yasası). Eski KOR'un (Eylül 1981'de dağıtılmıştı) 5 lideri ve Solidarność'un 7 yöneticisi dışında gözaltına alınanların çoğu serbest bırakıldı. İktidar sıkıyönetim ilanından başlayarak uzlaşma ve ulusal anlaşma çağrısında bulundu. Bu çağrıyı yurtseverlik duygularına ve ancak SSCB ile bütünleşmiş sosyalist biçimiyle var olabilen Polonya devletinin varlığını koruyabilmesi için gerekli olan gerçekçiliğe dayandırdı. Jaruzelski, 1980-81'de girişilen sosyal-ekonomik reformu sürdüreceğine ve Gierek dahil, 1970'li yıllardaki bunalımın sorumluları hakkında dava açacağına söz verdi (Konsey eski başkanı Gierek ve yardımcıları 1982 başında gözaltına alındılar). Ancak ulusun bir bölümü için etkileyici olan bu konuşma birçok baskıcı önlem, yeni Stalinci aşırılıklar, felaket boyutuna varan kıtlık ve SSCB'nin gittikçe içişlerine daha fazla karışması yüzünden inandırıcılığını yitirdi.
8 Ekim 1982'de “KPN” (“Bağımsız Polonya Konfederasyonu”) adlı siyasal örgütün liderleri 7 yıla varan ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Aynı gün, Solidarność resmen yasadışı ilan edildi. Yeni sendikalar (her işyerinde ya da fabrikada bir sendika), altı ay sonra ücretlilerin ancak %10'unu örgütleyebildi. Ayrıca yabancı ülkelere göç, kaygı verici boyutlara ulaşmaya başladı. Çoğu genç, binlerce Polonyalı Batı'dan iltica talebinde bulundu. Kırsal kesim ve tersanelerin askerî denetime alınması, sosyal asalaklığa karşı yasa (26 Ekim), her tür genel muhalefet olanağını ortadan kaldırdı. Serbest bırakılmasına rağmen Lech Wałęsa'nın eylemi etkisizleştirildi; sıkıyönetim 31 aralıkta sona erdi. (Gözaltına alınanların serbest bırakılmasına rağmen siyasal tutuklular [çeşitli kaynaklara göre 1,500-3,600 arasında] için af öngörülmedi. Yetkililer, dinsel amaçlı da olsa, karışıklık kışkırtıcılarını tehdit ettiler.)
Lech Wałęsa'nın, diyalog çağrısını ısrarla reddetmesi, Polonyalılar'ın manevi diretişini de güçlendirdi. Sendikacılar aleyhine dava açma hazırlıkları sürerken iktidar Kilise'yle yakınlaşma yolu arıyordu. Şubat ayından başlayarak dindarlar, papayı karşılama hazırlıklarına başladılar; piskoposluklar iktidardan af ve tam bir toplumsal adalet talebinde bulundu. Halk, din yoluyla içten içe direnmeyi sürdürdü. Wałęsa, gizli Solidarność'un başına yeniden geçti, barışçıl ve kısa süreli protesto biçimlerini benimsedi (Mart-Nisan). Polonya'yı ziyareti sırasında (6-13 Haziran) Papa II. Johannes Paulus, 1980 Gdańsk antlaşmalarının uygulanmasını istedi. Jaruzelski, sıkıyönetimi (Aralık 1982'de savaş durumundan sonra getirilmişti) kaldırarak bunalım durumu ilan etti (22 Temmuz 1983); kısmi bir af bu yeni dönemde çıkarıldı. Bununla birlikte, serbest bırakılanlar, sosyal asalaklık yasasının pençesine düştüler; uygulanmaya geçildiği 28 Ekim 1982'den beri yaklaşık 23,000 kişi bu yasaya dayanılarak cezalandırıldı). Wałęsa, 5 Ekim 1983'te Nobel Barış Ödülünü aldı.
Batı ülkelerinin Polonya'ya uyguladıkları iktisadi yaptırımların iktisadi duruma olumsuz etkileri oldu. İktidar, muhalefete, özellikle Dayanışma sendikası'na karşı girişimlerini sürdürdü. Dayanışma sendikası önderleri kısa aralarla tutuklandılar, hüküm giydiler; sonra çıkarılan af yasalarıyla serbest bırakıldılar. Devlet denetimindeki sendikaların güçlendirilmesine çalışıldı. Kasım 1985'te yapılan seçimlerden sonra Meclis general Jaruzelski'yi cumhurbaşkanı seçti; Jaruzelski, hükûmette geniş çaplı değişikliklere gitti, başbakanlığa Zbigniew Messner getirildi ve Batı'yla ilişkileri geliştirmeye özen gösterdi. Dayanışma Sendikası'na karşı izlenen sert tutum 1986'da yumuşamaya başladı. Şubat 1987'de ABD, Polonya'ya karşı 1982'den beri uyguladığı iktisadi yaptırımları kaldırdığını açıkladı.
Sovyetler Birliği'nde Mihail Gorbaçov'un başlattığı değişikliklerin ardından Jaruzelski yönetiminin hazırladığı siyasal ve ekonomik reform programları Kasım 1987'de halkoylamasına sunuldu. Dayanışma sendikası'nın boykot çağrısına karşı halk sandık başına giderek reformlar lehine oy kullandı. İktisadi reformun bir parçası olan kemer sıkma programının Şubat 1988'de uygulamaya konması tepkiyle karşılandı. Temel besin maddelerindeki %40 artış karşısında nisan, mayıs ve ağustos 1988'de grevler yapıldı. Ancak Dayanışma önderi Wałęsa'nın çağrısı üzerine grevler sona erdi. Bu grevler uygulanabilen iktisadi önlemleri de etkisiz duruma getirdi. Messner hükûmeti reformları uygulayamadığı için istifa etti. Polonya'ya resmî bir gezi yapan Büyük Britanya Başbakanı Margaret Thatcher, general Jaruzelski'nin uyarılarına karşı Gdańsk'a giderek Dayanışma sendikası önderleriyle görüştü; Polonya'nın iktisadi ve sosyal sistemini eleştiren demeçler verdi. Dayanışmayla diyalog kurulmasını önerdi. Aralık ayında Wałęsa başkanlığında Varşova'da toplanan muhalefet önderleri, 128 üyeli bir meclis kurdular. Ocak 1989'da Polonya Birleşik İşçi Partisi (PZPR) Merkez komitesi, uzun tartışmalardan sonra, Dayanışma'nın yasallaşmasını kabul etti. Bunu hükûmet ile Dayanışma Sendikası önderleri arasında reformlara ilişkin görüşmeler izledi.
1989 başında çoğulcu sendikacılık kabul edildi ve iki meclisli bir parlamento kuruldu. Görüşmelerde alınan kararlar doğrultusunda Haziran 1989'da yapılan ilk kısmi serbest seçimleri Dayanışma kazaırken, PZPR ağır bir yenilgiye uğradı. Seçimlerden sonra Jaruzelski cumhurbaşkanı seçildi. Dayanışma'nın liderlerinden biri olan Tadeusz Mazowiecki ağustosta bir koalisyon hükûmeti kurdu. Polonya Birleşik İşçi Partisinin yönetici rolüne son verildi ve ülke resmen Polonya Cumhuriyeti adını aldı.
Ekonomi
değiştir(1982) | Nüfus İçindeki Payı (%) |
Ulusal Gelirdeki Payı (%) |
---|---|---|
Tarım | 30 | 15 |
Madencilik | 10 | 10 |
Sanayi | 30 | 50 |
Hizmetler | 30 | 25 |
Tarım ve Hayvancılık
değiştirEkilebilir toprakların ülke yüzölçümünün yaklaşık yarısına ulaştığı Polonya'da tarımda sosyalizasyona gidilmemişti; tersine, üretim aile ölçeğinde gerçekleştirilmekteydi. Toprakların dörtte üçü üstünde, özel nitelikte 3 milyon işletme yere alırdı. Ne var ki, yapılan bu tarımsal üretim ülkenin kendi nüfusunu beslemeye yetmemekteydi. Özellikle, özel sektör işletmelerinin küçüklüğü, ayrıca, gübre ve tarımsal makina-donatım yetersizliği tarımda modernleşmeyi engellemekteydi. Başlıca tarımsal ürünleri, 1982 rakamlarıyla, buğday (4,2 milyon t), çavdar (7,8 milyon t), arpa (3,5 milyon t), yulaf (2,7 milyon t), şeker pancarı (15,9 milyon t), patates, lahana, soğan ve çeşitli meyvelerdir. Ülkede üç yıldır (1983, 1984, 1985), arka arkaya, tarımsal ürün öngörülenin çok üstüne çıkmaktaydı. Hayvancılıkta at başta gelirdi, (1,7 milyon), onu büyükbaş hayvan varlığı izlerdi (11,8 milyon); sonra domuz (18,5 milyon), ördek (3,8 milyon) ve küçükbaş hayvanlar (3,9 milyon) gelmektedir. Balıkçılık ürünleri ise üçte ikisi deniz ürünleri olmak üzere 700 binj ton dolayındadır. Yılda 15 milyon ton süt üreten Polonya, dünyada beşinci sırada tutardı.
Madencilik ve sanayi
değiştirÜlkenin başlıca zenginliğini kömür oluştururdu. Dünyanın dördüncü taş kömürü üreticisi (190 milyon t) olan Polonya, linyit (35 milyon ton-1981), demir (105 bin t), blok halinde tuz (1,3 milyon t), sülfür, bakır, kurşun, manyezit, nikel, gümüş ve çinko üretmektedir. Hemen hemen hiç petrol olmamakla birlikte, ülkede 6,3 milyon m³ doğalgaz çıkarılır. Sanayi, ülkenin ağırlıklı ekonomik etkinliğini oluşturur. Sanayinin üçte biri elektronik sektöründe yoğunlaşmıştır. Hafif sanayi ve enerji sektörlerinin (her biri yüzde 15 oranında) dışında, kimya-besin sanayi ve demir-çelik (1982 yıllık çelik üretimi 14,5 milyon tondur) sanayileri vardı. Hammade eksikliği yüzünden üretimde düşme görülmektedir. Polonya'nın dış borcu 29,4 milyar dolar (1984) olmasına karşın, ülkede iki milyonu aşkın kişinin döviz hesabı bulunmaktaydı. Genç ve dinamik bir nüfusa sahip olan Polonya'da nüfus artış oranı, tüm Avrupa'nın en yüksek değeriydi (binde 19,7).
Kaynakça
değiştir- Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi
- Encyclopædia Britannica