Homo Faber (roman)
Bu madde hiçbir kaynak içermemektedir. (Şubat 2020) (Bu şablonun nasıl ve ne zaman kaldırılması gerektiğini öğrenin) |
Homo faber Max Frisch'in 1957 yılına ait en önemli eserlerinden bir tanesidir [1]. Roman zamanının keskin bir dille eleştirisidir. Kendi doğasına yabancılaşmış zamane teknoloji insanının ironik ve şaşırtıcı yaşamı hakkındadır.
Teması
değiştirWalter Faber adındaki ana kahraman 50 yaşında bir mühendistir. Kendisi duygularla ilgili olan her şeyi reddeden ve gözle görülebilen dışsal somut gerçekleri kısa ve birbirine benzeyen cümle yapılarıyla okuyucuya aktaran, kendisine teknik dünya görüsünü benimsemiş ve bu dünya görüşünün sembolik olarak karşılık bulduğu "Amerika yaşam tarzı" ya da "American way of life" ı örnek almış bir bireydir.
Kitapta temel olarak iki dünya görüşü iki ana karakterde temsil edilmiştir. Biri romanın anlatıcısı "mühendis" Walter Faber ya da Hanna'nın onu adlandırdığı haliyle " Homo faber" (Türkçeye en basit haliyle "teknik insan" olarak çevrilebilir), bir diğeriyse "sanat tarihçi" Walter Faber'in eski sevgilisi Hanna Landsberg ya da Walter'ın onu adlandırdığı gibi "Sanat perisi".
Romanda zamane insanının durumu sorgulanmıştır. Teknik ilerlemeler bütün alışılageldik ve sevilen değerlerin yerini almaya başlamıştır. Sorgulama alanıysa zıt kavramlar üzerinde yoğunlaştırılmıştır: "Teknik-Doğa", "Bilim-Sanat", "Akıl-Duygu", "Kader-Rastlantı", "Dişi- Erkek", "Amerika-Yunanistan"... Bununla birlikte kitabın yoğunlaştığı sorular arasında şunlar vardır: " Hayattaki her şeyi konrol altına almak mümkün müdür, daha da ötesinde insan böyle bir şeyi ne kadar uygulamaya çalışmalıdır? Gelecekle ilgili endişeye kapılmadan bütün olacak olayları istatistik, teknik ve matematik yardımıyla hesaplayıp bu "olasılıklar bütünü" yanında kendimizi güvende hissedebilir miyiz? Ve sonra bütün bu hesaplamalarımız varken kader diye bir güç tarafından hayatımız beklemediğimiz bir hal alma riskinden kendini koruyabilir mi? Duyguları sürekli bastırmak ve yok saymak hatta alçaltarak kendi özüne yabancılaşmak ne kadar doğrudur?
Olay örgüsü
değiştir- Birinci İstasyon
Walter Faber işi dolayısıyla New York'tan kalkan bir uçak yolculuğu esnasında, tesadüfen bir zamanlar yakın arkadaşı olan Joachim'in erkek kardeşi Herbert Hencke'yle tanışır. Joachim ve Walter uzun süredir hiçbir şekilde haberleşmemiştir. Walter için Joachim'in kardeşinden öğrendikleri ilginçtir. Bir zamanlar sevgilisi olan ve kendisinden hamile iken ayrıldığı Hanna Landsberg Joachim ile evlenmiş ve bir çocukları olmuştur. Ama bu evlilik fazla sürmemiş ve çift ayrılmıştır. Walter bu vesileyle geçmişe dönerek Hanna'nın kendisinden bir çocuk beklediğini ama o zamanlar Walter için çıkan çok önemli bir iş teklifini daha öncelikli sıraya koyarak Hanna'nın çocuğu aldırması konusunda hemfikir olduklarını hatırlar. Gerçekteyse Hanna bu çocuğu dünyaya getirmiştir. Ama Walter bu çocuğun Joachim'den olma ihtimalini beyninde kesinleştirmiştir. Joachim'in kardeşi yine tesadüf eseri kardeşini görmek üzere yolculukta olunca Walter bu vesileyle Joachim'i görmek isteyerek işine bir süreliğine ara verip Herbert'e katılmak istemiştir. Joachim'in olduğu yere vardıklarında da Joachim'i kendisini asmış bir şekilde ölü olarak bulurlar. Walter Faber sonrasında kendisinden oldukça aşağılayıcı bir şekilde bahsettiği Amerikalı sevgilisi Ivy ile görüşür. Ivy onu Walter'ın deyimiyle her zamanki mantıksız ve kadınsı hareketleriyle çileden çıkarır. Walter'ın Ivy den yola çıkarak bütün kadınlara verdiği ad "sarmaşık" tır. Ivy'den kendisini bir an önce kurtarmak isteğiyle bir hafta sürecek gemi yolculuğu ile Avrupa yolculuğunu yapmaya kara verir. Tesadüf eseri demek ne kadar doğru olur bilinmez ama Walter bu tüm hayatını değiştirecek gemi yolculuğuna son anda- muhtemelen o saatte dışarıda olması gereken- evde olması ve telefonu yanıtlaması sonucunda kara verir. Bu gemi yolculuğunda 20 yaşındaki Elisabeth Piper adında bir kızla tanışan Walter kızdan oldukça hoşlanır. Hareketleriyle kendisine Hanna'yı anımsatan bu kıza evlenme dahi teklif eder yolculuklarının son gününde. Elisabeth bu teklifi bir şaka olarak kabul eder. Bir takım olaylar zinciri sonrasında Walter Elisabeth'le Yunanistan'a doğru beraber yolculuk yapmaya karar verir. Elisabeth Yunanistan'daki annesini görmeye gidecekti. Yakınlaşmaları fazlalaşmış ve Elisabeth Walter'a sırılsıklam aşık olmuştur. Walter ise elinden gelmeyen bir içgüdüyle kıza yakınlık hissetmekte ve geçen günler onları yakınlaştırmaktadır. Bir konuşmaları esnasında Elisabeth'in Hanna'nın kızı olduğunu öğrenen Walter türlü türlü hesaplamalarının sonucunda Elisabeth'in kendi kızı olamayacağı sonucuna yani kendi istediği sonuca varır. Yunanistan yakınların geceledikleri bir ağacın altında, Elisabeth'i yılan sokar. Elisabeth bunun üzerine başını bir taşa çarpar. Yunanistan'daki hastaneye yetiştirildikten sonra Hanna ve Walter hastanede karşılaşırlar. Ve Walter Elisabeth'in kendi kızı olduğunu öğrenir. Birkaç gün sonra Elisabeth'in ölüm haberi gelir ve Elisabeth Walter'ın babası olduğu gerçeğini hiçbir şekilde öğrenmez.
- İkinci İstasyon:
Bir Yunan hastansinde Walter Faber mide kanseri olduğunu öğrenir. Yakın bir gelecekte ameliyat olması gerekmektedir. İstatistiklerin güven vermesine rağmen Walter bu ameliyattan sağ çıkamayacağını sezmektedir. Hastanede yazdığı pişmanlık dolu yazılar daha önceki dünya görüsünün tam anlamıyla zıt kutbundadır. Walter hayat görüsü dolayısıyla hem kendisinin hem de kızının hayatını mahvettiğinin farkına varmış, Amerikan yaşam tarzını tümden reddetmiştir. Tüm yaşamı boyunca kör bir insan olarak yaşadığını ve bu görüntü dünyasının yanlışlığının bilincine varır.
Karakter analizi ve yorum
değiştirWalter Faber "American way of life" 'ın bir ürünü olarak doğayı ikinci elden yaşamayı seçer; güneşin batışını izlemez, aksine onu daha sonra izlemek üzere filme çeker. Her fırsatta kendisini insanlardan uzak tutmaya çalışır; bir gemi yolculuğu sırasında onu en çok merakını cezbeden geminin çalışma motorudur. Faber sembolik olarak kör Oidipus ile özdeşlestirilir. Amerika'da başlayan eser Yunanistan'da son bulur. Bir anlamda bu teknik Amerikan yaşam tarzından antik Yunanistan'a uzanan bir yolculuktur. Tipik bir regresyon örneğidir burada görülen geçiş.
Hanna Landsberg Piper Walter Faber'e karşı karakter olarak yer alır. Sanat tarihçi Hanna tam anlamıyla bağımsızlığına düşkün bir kadın olarak, birkaç ilişkisine rağmen yalnız yaşamayı kendisine uygun gören ve kızını sadece kendi kızı olarak tanımlayan, başarılı bir iş yaşamı olan ve bütün bu yönleriyle Walter'in beynindeki kalıplaşmış kadın imajına ters düşen biridir. Hanna'ya göre bir çocuğun babaya ihtiyacı yoktur. Hanna erkekler tarafından anlaşılmayı beklemenin en büyük hatası olduğunu ve bu sebepten dolayı hayatını başarısız olarak değerlendirirken Walter iş hayatındaki başarılarını örnek göstererek Hanna'ya karşı çıkar.
Elisabeth Piper Walter ve Hanna'nın kızı olarak, Walter'in teknik dünya görüşünü değiştirmesinde etkili olabilen iki kadından biridir. Çok pozitif ve mutlu bir portre çizer ve sanata, maceraya olan düşkünlüğüyle Hanna'ya benzer karakterdedir.
Ivy Walter Faber'in yüzeysel ve basit bir doğaya sahip olarak tanımladığı sevgilisidir. Walter kadınlarla ilgili yaptığı hemen hemen bütün alçaltıcı cümlelerde kendisini örnek olarak göstermektedir.