Cinselliğin Diyalektiği: Kadın Özgürlüğü Davası
Cinselliğin Diyalektiği: Kadın Özgürlüğü Davası (The Dialectic of Sex: A Case for Feminist Revolution), radikal feminist olan Shulamith Firestone'un 1970 tarihli kitabıdır. Sigmund Freud, Wilhelm Reich, Karl Marx, Friedrich Engels ve Simone de Beauvoir’ın düşüncelerini sentezleyerek bir feminist teori oluşturduğu kitabı ile Firestone, ABD’de İkinci Dalga Feminizm önemli metinlerinden birisini yaratmıştır.
Bu maddedeki bilgilerin doğrulanabilmesi için ek kaynaklar gerekli. (Mart 2022) (Bu şablonun nasıl ve ne zaman kaldırılması gerektiğini öğrenin) |
Konusu
değiştir"Cinselliğin Diyalektiği"nde aile kavramına biraz daha biyolojik yaklaşmayı tercih eder. Kadınların çocuk doğurma ve büyütme yükümlülüğünün onların toplumsal rollerini ve eylemlerini etkileyen temel unsur olduğunu savunur. Kadın toplumsal olarak özgürleşmek için biyolojik rölünden kurtulmalıdır. Hamileliği önlemeye yönelik yöntemler ve kürtajın yaygınlaşmasını savunur. Fakat asıl ilginç önerisi çocuk üretimi konusundadır. Firestone, tüp bebek yöntemi ile laboratuvarlarda çocuk yapabilmenin mümkün olduğunu, çocukların doğduktan sonra anne-babalar tarafından değil devletin kurduğu çocuk yetiştirme kurumlarında yetiştirilmesi gerektiğini, böylece anne ve babaların biyolojik rollerin baskısından kurtulup gerçek bireyler olabileceğini iddia eder. Aile kavramını böylece biyolojik olarak yıkılacağını ve patriarşinin ortadan kalkacağını söyler.
Freud'un "salt" bilimsel geleneğe uygun olarak ruhsal oluşumları toplumsal bağlamlarını hiç dikkate almadan gözlemlediğini savunmaktadır. Oedipus kompleksi ataerkil aile düzeninin egemenlik ortamında geçerlidir. Freud'un bu kompleksi ataerkil toplumdaki çekirdek ailede yetişen normal bireylerde görünen bir kompleks olarak gördüğünü, fakat ataerkinin çekirdek aile yapısında var olan eşitsizlikleri azdıran bir toplumsal düzen olduğunu unutmamız gerekir. Erkeklerin daha az egemen oldukları toplumlarda Oedipus Kompleksi'nin etkilerinin azaldığını gösteren bazı kanıtlar vardır. Ataerkilliğin zayıflaması da birçok kültürel değişimlere yol açacağı anlamına gelmektedir.[1]