Çifte kılıç kuramı
Orta Çağ boyunca yürürlükte kalacak olan çifte kılıç teorisini ilk ortaya atan kişi 492'den 496'ya kadar papa olan I. Gelasius'tur. Bu görüşe göre, hem dinsel hem de seküler iktidar, insan hayatı için özsel niteliğe sahiptir; fakat bu ikisi tek bir kişide birleştirilebilir değildi. Bunların her birinin işlevi, insanların kurtuluşuna katkı sunmaktı. Devlet barışı ve düzeni sağlayıp, insanların Tanrı'ya en iyi biçimde hizmet edebilecekleri atmosferi yaratarak cennete giden yolun açılmasına yardım ediyordu. Kilise ise hakiki dinsel öğretiyi geliştirmek ve insanlara, göksel amaçları doğrultusunda kılavuzluk etmekle yükümlüydü.
Erken dönem kilise babalarının hiçbiri bu konumlarla ihtilafa düşmemiştir. Fakat I. Gelasius, papanın devletten üstün olması gerektiğini söyleyecek kadar ileri gitmiştir. Dogmanın sorularıyla ilgili olarak papanın karşı konulamaz olması gerektiğini ileri süren ilk kişi I. Gelasius'tur. Ardından ise hem kilisenin hem de devletin temel görevinin insanların sonsuz ödüle ulaşmaları yönünde onlara yardım etmek olduğunda ve bu iki temel kurum arasındaki ihtilaflarda dinsel kılıç olarak kilisenin üstün olması gerektiğinde ısrar ediyordu. Ünlü bir düşünür olan Salisburyli John, I. Gelasius'tan da ileri gitmiş; bütün dünyevi iktidarın kaynağının gerçekte kilise olduğunu belirtmiştir. Bu teoriyi benimseyenler, kilisenin devletten üstün oluşunu sorgulamayacaktır.
Orta Çağ boyunca Katolik Roma Kilisesi, genellikle “iki kılıç”tan daha üstün olanı olarak kabul ediliyordu ve hükümdarlar, isteksiz bir biçimde de olsa bu durumu kabul ediyorlardı. Bununla birlikte, Rönesans sırasında gerçekleştirilen entelektüel gelişmeler dinsel ve siyasal değişimleri de beraberinde getirdi. Ulusal monarklar, seküler meselelerle ilgili olarak otorite talep etmeye başladılar. Aynı sırada Reform, papanın tinsel mutlaklığına meydan okumaya başlamıştı.